Alfaloji Forum

Sitemizde şu anda bakım yapılmaktadır. Üyelik istekleri ve konular bakım sonrasında onaylanacaktır.

Alfaloji'nin Hayat Değiştiren Projesine Hoş Geldiniz!

Kuşçubaşı

Blog Yazarı
Yönetici
Süper Moderatör
Katılım
9 Nisan 2018
Mesajlar
361
Tepkime puanı
3,201
Şehir
Antalya
Aslında bizler gayet iyi biliyoruz ki harekete geçtiğimiz ve hedeflediğimiz şeyler hakkında bir şeyler yaptığımız taktirde hayatımızı değiştireceğiz. Şu an bulunduğu hayat şartlarından mutlu olmayıp da bu şartları değiştirmek isteyen kaç kişi vardır aramızda ? Eminim ki sayımız bir hayli fazladır.

Forumdaki birçok öneriyi okuyor, kadınlara nasıl yaklaşmanız gerektiği, kendinizi nasıl geliştirebileceğiniz ve hayatınızı nasıl değiştirebileceğinize yönelik forumda yazılıp çizilmiş bini aşkın yazıyı inceliyorsunuz. Fakat buna rağmen forumun istisnasız %95'lik bir kısmı burada yazılıp çizilenlerin zerresini dahi hayatına tatbik edip de uygulamaya dökemiyor. Fakat bu eylemsizlik hali forumda yazılanların kendi fikrilerine uymadığı gibi bir nedenden kaynaklanmıyor.

Çünkü bu eylemsizliğe sebep olan halet-i ruhiye "atalet" yahut "erteleme, savsaklama, tembellik" olarak tanımlanıyor.

Yalnızca forumdaki konular değil, bugün internetin nimetleri sayesinde birçok başarılı insan hayatlarını nasıl daha başarılı kıldıklarını ve bunu bizim de nasıl yapabileceğimizi anlatan içerikleri bizlerle paylaşıyor ve bizlere tavsiyelerde bulunuyorlar. E her şey artık bu kadar ulaşılabilirse o halde neden hala insanların çok çok ufak bir kısmı hariç geriye kalan kısım hala sefalet içerisinde hayatla mücadele etmeye devam ediyor ?

Çünkü harekete geçmiyoruz.


Haydi harekete geçtik diyelim, yahu var mı aramızda "kardeşim ben bir karar aldım ve o günden sonra hayatımı istediğim şekilde inşa ettim" diyebilen bir babayiğit ? Belki vardır, varsa da forumdaki sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Yani, mesele harekete geçmekte de değil. Mesele harekete geçmiş olan zihni bu hareketi devam ettirebilecek şekilde eğitmektir.

Yoksa harekete geçmek tek başına bir dayanak olmaz. Hiçbir zaman olmadı ve hiçbir zaman da olmayacak.

Mesela spor salonları daima kapasitelerinin üstünde kayıt oranlarını kabul ederler. Neden mi ? Çünkü bilirler ki spora yazılanların %30'u parayı verecek ama gelmeyecek, %50'si ilk ayın sonunda pes edecek ve geriye kalan sadece %20'lik bir dilim spora devam edecek. Burada da 80/20 Kuralı ya da bir diğer ismiyle Pareto İlkesini net bir şekilde görebiliriz. Spor salonunun %80'ini dolduran kısım müşterilerin yalnızca %20'lik bir kesimidir.

Hayatta da bu ilkenin yansımalarını görürüz. Herkes daha iyiyi elde etmek ister fakat acı gerçekler bize bunun maksimum %20'lik bir kesim tarafından gerçekleştirilebileceğini söylüyorlar. O halde bizim yapmamız gereken şey bu %20'lik kesime girmeyi başarabilmek ve hayatımızın iplerini elimize alabilmektir.

Elbette, bu öyle göründüğü kadar kolay değildir. Hem, göründüğü kadar kolay olsa şu an bu konuyu konuşmuyor olurduk çünkü nasıl kendimizi yöneteceğimiz, yeni alışkanlıklar kazanacağımız ve harekete geçeceğimiz konusu herkesin başarabildiği bir şey olurdu. Fakat gelin görün ki, bu herkesin yapabileceği bir şey değil, tam da bu nedenden dolayı mücadele etmeye devam ediyoruz.

Peki, bu %20'lik dilime girmeyi nasıl başarabiliriz ? Nasıl başarılı, maddi açıdan rahat, özgüvenli, disiplinli bir hayatın kapılarını aralayabiliriz ?

Düşünceleri yüzünden Yahudi cemaatinden kovulan meşhur filozof Baruch Spinoza'yı duydunuz mu hiç ? Muhtemelen aralarınızdan belki de bazıları bu düşünürün eserlerini okumuştur bile. Spinoza, insanın en temel iki içgüdüye sahip olduğunu ve bu iki içgüdünün bize dair her şeyi belirlediğini söylüyor; Keder ve Sevinç.

Bizi kederlendiren şeylerden uzaklaşır ve bizi sevindiren şeylere yakınlık duyar, onlara çekiliriz. Hayatımız da keder ve sevinç arasındaki mücadelede sürüp gider. Spinoza aslında bu fikrinde çok da yanlış değildi çünkü günümüzde psikoloji sahasında yapılan araştırmalar beyinde koca bir "ödül-ceza" mekanizması olduğunu ve kararlarımızın büyük bir çoğunluğunun bu mekanizma tarafından belirlendiğini ortaya koydu.

Havuç mu sopa mı ?

İşte bu mantık bizim hayatımızı yönlendirir, alışkanlıklarımızı belirler, kaderimizi yönetir.

Sonuçta, size zarar veren bir şeyden kaçınmanız ve onu gerçekleştirmeniz karşılığında size ödül veren bir şeye yakınlaşmanız gayet normal bir durum, değil mi ?

"Kötü şeyler yaparsan cehenneme gidersin"
"Kırmızı ışıkta durmazsan ya kaza yaparsın ya da ceza yersin"
"Ödevini yapmazsan arkadaşlarınla oynayamazsın"
"Sobaya dokunursan elin yanar"

ya da...

"İyi işler yaparsan cennete girersin"
"Trafik ışıklarına uyarsan topluma örnek olursun"
"Ödevlerini yaparsan arkadaşlarınla oynayabilirsin"
"Sobayı ısınmak için kullanabilirsin"

Yani, gördüğünüz üzere ödül-ceza sistemi başta dinlerde olmak üzere hayatın neredeyse her yerinde hakimiyetini sürdürmeye devam etmektedir çünkü mevcut medeniyeti inşa etmiş olan biz Homo Sapiensler bizzat ödül ve ceza sistemi tarafından daimi bir şekilde denetlemeye tabii tutulmaktayız.

Fakat, ortada bir sorun var.

21.yüzyılda yaşayan kuşaklar olarak bizler maalesef birçok ödül tarafından kuşatılmış durumdayız. Ee, bunun neresi kötü olabilir ki ? Birçok ödülün bulunması bizi daha mutlu yapmaz mı ? Eğer çevrenizin bir Disneyland gibi olması sizi gerçekten mutlu ediyorsa o halde bu yazıyı okumayı burada sonlandırıp kendinizi Tanrı tarafından kutsanmış biri olarak görebilirsiniz. Zira insanların büyük bir çoğunluğu bu ödül yağmurundan pek de faydalı çıkmıyor.

Eskiden insanlar bir eylemde bulundukları zaman bu eylemlerinin karşılığı olarak bir ödül elde ederlerdi. Ödül sistemi de zaten binlerce yıl boyunca bu şekilde evrilmiştir. Eğer senden isteneni yaparsan karşılığında bir ödül elde edersin. Yapmazsan da ya hiçbir şey elde etmezsin ya da ceza alırsın.

Fakat günümüzün kapitalist dünyasında çevremiz aslında hak etmediğimiz ödüller tarafından donatılmış durumdadırlar. Örneğin pornografi ve oyun sektörü belki de bu forumdaki üyelerin en çok başına bela olan ücretsiz ödüllerin başında gelmektedirler. Bunda da elbette ki kapitalist kuruluşların ve şirketlerin sinsi planlarının rolü olduğu unutulmamalı. Hiçbir eylemde bulunmadan ödül elde etmeye başlayan beyinlerimiz deyim yerindeyse afallamış durumdadır. Bu da herhangi bir konuda başarı sağlayıp da ödül elde ettiğimizde aktif hale gelen dopamin hormonlarımızı ve bu hormonların bağıntısı olan dopamin reseptörlerini ciddi anlamda yıpratmaktadır.

Yani, artık eskisine kıyasla ödül sistemi pek de işe yaramıyor.

Çünkü size sunulan şey karşılığında bir eylem gerçekleştirmeniz isteniyorsa siz bunu yapmak yerine size ücretsiz ve eyleme gerek duyulmadan verilen ödülleri tercih ediyorsunuz. Şimdi anladınız mı neden o k*çınızı sandalyeye yerleştirip de derslerinize, projelerinize çalışıp iyi bir iş çıkartmak yerine yatağınıza yayılıp da Netflix izlediğinizi ya da arkadaşlarınızla buluşup eğlendiğinizi ?

Beyniniz artık kapitalist düzenin esareti altına girmiş durumda. Ödül sistemleriniz günden güne daha da yıpranıyor.

Peki, isterseniz bu noktadan sonra ödül sisteminize yeniden hakim olmak için mücadele edebilirsiniz. Eğer bu kararı verdiyseniz bu noktada da sizinle yollarımız ayrılıyor zira ben sizlere başka bir yöntem önereceğim; Ceza Sistemini Devreye Sokmak.

Evet, kapitalist sistem ödül sistemini kendi çıkarları için bozmayı başardı fakat ne mutlu ki ceza sistemi üzerinde pek de bir güce sahip olamadı. Sonuçta "Netflix'i ufacık bir ücret karşılığında dilediğince izleyebilirsin" demek varken neden çıkıp da "Netflix izlemezsen seni öldürürüz" desinler ki ? Elbette ki ödül sistemini uyarmak daha mantıklı bir seçenek. Ceza sistemi ise üzerinde en az oynanabilen sistemdir, tabi ki diktatör rejimlerin halkları hariç.

Bundan dolayı, değerli forum sakinleri, sizlerle yeni bir maceraya başlıyoruz.

Ceza sistemini devreye sokabileceğimiz bir grup kuracağız ve bu grupta birtakım kurallar olacak. Uzun süredir bu grup için düşüncelerimi toparlamakta ve planlamalar yapmaktaydım. Nihayet grupla ilgili tüm planları zihnimde oturttum ve artık sizlerin de huzuruna çıkmaya hazırdır. Üstelik, umarım ki, bu grup sayesinde birçok yardıma muhtaç insana da bizzat forum adına destekte bulunma şansı elde edeceğiz.

Yani, hem kendi hayatımızı istediğimiz hale getireceğiz hem de bu süreçte grubun sistemi sayesinde yardıma muhtaç olan insanların bu zor zamanlarda ellerinden tutacağız Alfaloji ahalisi olarak. Bir taşla iki kuş!

Evet, birçok ceza türü mevcuttur fakat cezaların belki de en hoşnutsuz olanı ve kaçılmaya çalışılanı "para"dır. Neden o kırmızı ışıkta durursun güzel kardeşim ? Ya da neden hız sınırının 80 olduğu yerde 80'nin yukarısına çıkmayı pek de göze almazsın ? Çünkü devlet babanın senin kulağını çekip ceza olarak da cebindeki paralardan birkaç tutam almasını istemezsin.

Bundan dolayı da sana denileni yapar ve kırmızı ışıkta bekler, 80 km olan yerde 80'nin yukarısını çok da zorlamazsın.

Günümüzün kapitalist toplumunda hava solusan bile para ödemen gerekiyorken böyle bir vaziyette bir de üstüne kullanman gereken paranın elinden alınması kadar sinir eden bir durum yoktur. Yani, para cezasından mümkün olduğunca kaçarız ve bize söylenileni yaparız.

Öyleyse biz de aç gözlü olan bu egomuzu en sevmediği noktadan yani para konusundan vuracağız ve korkutacağız.

Şöyle düşünün; bir arkadaşınız size dese ki "günde 50 sayfa kitap okuyacaksın". Ne derdiniz ? Muhtemelen ya reddeder ya da "tamam" deyip birkaç gün devam eder ve ardından vazgeçerdiniz. Haydi bir de şimdi şu senaryoyu düşünün; aynı arkadaşınız size geliyor ve "günde 50 sayfa kitap oku, aksi taktirde ceza olarak 50 TL ver". İşte böyle bir durumda ne yapardınız ? Belki ilk birkaç gün diretir ve okumazdınız fakat her seferinde cebinizden o güzelim 50'lik banknotların çıktığını gördükçe içiniz giderdi ve nihayet teslim bayrağını çeker ve size denileni yapardınız.

Havuç mu sopa mı ?

İşte bizim sistemimiz de aynen böyle çalışacak. Elbette ki gruba katılmak isteyenlere grubun kuralları ve talimatnamesi detaylı bir şekilde paylaşılacak fakat genel geçer bir şekilde anlatmak gerekirse;

1) Her üye minimum 2 alışkanlık belirlemek mecburiyetindedir.

2) Her üye en az 66 gün boyunca seçtiği bu 2 alışkanlığı her gün tekrarlamalıdır (Alışkanlıkların ortalama otomatikleşme süreleri dikkate alınmıştır).

3) Alışkanlığını tekrarlamayan üye kendi belirlediği ve minimum 10 TL olan ceza bedelini ödemekle yükümlüdür.

4) Alışkanlığını artarda 3 kere gerçekleştirmeyen üyenin alışkanlık süreci sıfırlanır ve en baştan başlar.

5) Ceza olarak toplanan paralar gruptan seçilecek bir başkan ve 2 denetmen gözetiminde grup üyelerinin de onayı alınarak belirlenmiş olan yardıma muhtaç kişilere gıda yardımı, giysi yardımı, eğitim bursu vb. şeklinde değerlendirilir.

Elbette ki kurallar bu kadar kısa değiller ve 20'ye yakın kuralı bizzat kendim üstünde uzunca süre düşünerek ve planlamalar yaparak geliştirdim. Dediğim üzere, aramıza katılmak ve hem kendi hayatını hem de yardıma muhtaç olan insanların hayatını değiştirmek isteyenlere zaten daha detaylı olarak bilgilendirme yapacağım ilerleyen zamanda.

Belki de bu proje Alfaloji ailesi olarak forumumuzun en güçlü ve hayat değiştiren projesi olacaktır ve forumumuzun ismi insani yardımlarla da anılmaya başlanarak her birimizin payının olduğu bu proje gurur kaynağımız haline gelecektir.

Unutmayın ki alışkanlıklarınız her gün tekrar ettiğiniz eylemlerdir ve eğer ki her gün tekrar ettiğiniz eylemleri değiştirirseniz hem düşünce yapınızı değiştirir hem de buna binaen hayatınızı baştan aşağı değiştirme şansını elde edersiniz. Bu tarih boyunca da hep böyle olmuştur ve böyle olmaya da devam edecektir. Düşünmek yetmez, eyleme geçmek gerekir. Eyleme geçmek yetmez, eylemi devamlı kılmak gerekir. Eylemi devamlı kılmak yetmez, hayatı değiştirmek gerekir.

Biliyorum, uzunca bir konu oldu sizler için de. Bundan dolayı daha da fazla uzatmayacağım konuyu. Projemize ve projemiz için kuracağımız ekibe dahil olmak isteyenler özelden benimle iletişime geçebilirler.

Konuyu Aristotales'in meşhur bir sözüyle sonlandırıyor ve hepinize iyi forumlar diliyorum!


663
 
Ceza sistemini kendim deneyimlemiş biri olarak pek etkili olduğunu söyleyemeyeceğim çünkü arzu er yada geç baskın çıkıyor akla ve mantığa,tıpkı sonsuza dek cehennemle cezalandırılacağını bile bile Lucifer'ı seçen Lilith gibi... ;

"Ne zaman mastürbasyon yaparsam ve p*rno izlersem elimi çakmakla yakacağım" diye bir karar almıştım belli bir süre önce.
Uzun bir süre boyunca da yaptım fakat işe yaramadığını görünce pes ettim.

Ondan önce de bileğime lastik takmış her bozduğumda iyice çekip bırakmıştım.

Sonuç?

Koca bir hüsran.

Fakat aynı ben YURTTA KALIRKEN(Çevre değişikliği) 120 gün boyunca herhangi bir dış ödül yada cezaya maruz kalmadan gelebilmiştim..

Allen Carr'ın sigarayı bırakmanın kolay yolu kitabında eşi ve annesi arasında şöyle bir konuşma geçiyor;

Annesi: Neden onu sigarayı bırakmazsan seni terk ederim diyerek tehdit etmiyorsun?
(Gülünç 10₺ cezasından daha büyük bir ceza)

Eşi: Çünkü sigarayı seçeceğinden eminim.

Bazılarımızın alışkanlıkları işte bu kadar güçlü ve beyine kök salmış vaziyette!

Beyine bir alışkanlık kaydedildiği zaman ise ASLA TAM OLARAK SİLİNMİYOR.

Devam edelim,

Charles Duhigg alışkanlıkların gücü adlı kitabının başlangıç kısmında sigara bağımlılığını yenen ve kilo verip hayatını rayına koyan bir kadından bahsediyordu.

Bu kadının beyin taramalarına bakıldığı zaman eski alışkanlık devrelerinin hala orada olduğunu ama yeni edindiği alışkanlıklar (koşmak gibi) tarafından bastırıldığı gözlemlenmişti.

Yani uzun lafın kısası cezai sisteme dayanmak tıpkı motivasyona dayanmak gibi sizi belli bir süre götürebilir ama pratik ve uzun dönemli bir yanıt değildir.

Alternatif olarak;

•Çevre değiştirme
•Yeni alışkanlıklar edinmek
•Kötü alışkanlığı değiştirecek yeni rutinler bulmak

Daha etkilidir.

Bu arada devre dışı bıraktığınız ve bulaşmadığınız kötü alışkanlıkları telefonunuzdaki not defterine kayderek takip etmeyi unutmayın.

Ben bunu tekrar ede ede sadece bir iki hafif kötü alıskanlık dışında (müzik dinlemek gibi) hepsini pasif hale getirdim.
Herhangi bir ödül yada ceza da vermedim kendime çünkü bunları pasifleştirmek bana İÇSEL BİR HAZ VE İLERLEME DUYGUSU veriyordu.

GELELIM YAZIYA;

Havuç mu sopa mı ?

Bir öğrenciye matematik test kitabı verirseniz ve bitirirse 50₺ , bitirmezse de akıllı telefon yasağı koyarsanız, bu çocuk o test kitabını mecbur olduğu için bitirecektir. (Tıpkı mecbur olduğu için zombi gibi işe giden beyaz yakalı köleler gibi)
Ama harici etkinin kaldırıldığı zaman ise çocuk matematiği aklında bir iş,angarya olarak kodladığı için hayatı boyunca matematiğe karşı antipati duyması çok büyük bir olasılıktır.

"Bu büyük olasılığı neye dayanarak söylüyorsun sen?" Diyecek olursanız;

Motivasyonla ilgili yapılan bir deneyde ilkokul öğrencilerinden resime ilgi duyanlar 2 kategoriye ayrılıyor;

Fiziksel ödül verilecek olanlar

Ödül verilmeyecek olanlar

Tahmin edeceğiniz üzere fiziksel ödül verilenler belli bir süre sonra resim yapmayı ödül verilen angarya bir iş olarak gördükleri için bırakıyorlar.

Buna karşın ikinci gruptaki çocukların içsel zevki onları resim yapmaya devam etmelerini sağlıyor.

Bu sadece çocuklar için de geçerli değil para karşılığı ısmarlama resim yapan sanatçıların, kendi istekleriyle yaptıkları eserlere kıyasla daha az yaratıcı ve banal oldukları sanat eleştirmenlerinin de katıldığı bir deneyle ortaya çıkıyor.

Yine yetişkin insanlardan örnek verecek olursak bir anaokulunda çocukların geç gelen ebeveynleri yüzünde öğretmenlerin mesai yapmasını istemeyen yetkililer okul camına şöyle bir yazı asıyorlar;

"Saat xx.xx'ten sonra gelen ebeveynler geç kaldıkları her saat için y miktar para ödeyeceklerdir."

Tahmin edin ne oluyor?

GEÇ KALAN EBEVEYNLERİN SAYISI İKİYE KATLANIYOR
Çünkü eğer çocuklarını ne kadar geç alırlarsa ögretmenleriyle o kadar bağ kuracakları ne kadar bağ kurarlarsa o kadar başarılı olacakları tarzında içsel bir motivasyon oluşuyor kafalarında.

Bundan 30 sene önce size gelip;

"Abi ikI tane ansiklopedi sitesi kurulacak ilerleyen yıllarda birisi maaşlı elemanlar ve alanının uzmanları kullanılarak yazılırken diğeri açık kaynak olacak ve canı isteyen herkes yazabilecek hiçbir para vs de almayacak sence hangisi başarılı olacak?" desem hepinizin birinciyi seçeceğine adım gibi eminim.

Ne mi oldu?

Microsoft Encarta'yı kapatırken,
Wikipedia bugün Dünya'nın en büyük ansiklopedisi oldu :)


Sizce Wolfgang Amadeus Mozart'ı , babası bir elinde sopa bir elinde elmalı turta tutarak mi çalmasını bekliyordu?

Alakası yok.Geceleri anne babası piyanonun başından zor kaldırıyordu!

Bu konuyu araştıranlar;

Ablasının enstrüman çaldığı için gördüğü ilgiyi kendisi de istediği için (içsel kaynaklı motivasyon)

Piyano dışında eğlenecek bir şeyi olmadığı için (çevresel faktörler+eğlence arayışı/içsel motivasyon)

Ve babasının bir müzik öğretmeni olduğu(çevresel faktörler)

Gibi etkenlere bağlıyorlar.

Eeee napacaz bay çok bilmiş?

Mark Twain 'ın Tom Sawyer isimli kitabını okudunuz mu dostlar?

Ben çok küçük yaşımdayken okumuştum orada aklıma takılan bir kısmı size aktarmak istiyorum;

Tom'un teyzesi,Tom'u çitleri boyamakla cezalandırır. Tom ise elmahkum boyamaya başlarken yakınlardan elinde elma olan bir çocuk geçer ve Tom'la dalga geçmeye başlar.Tom ise ona;
Çit boyamanın çok asil bir iş olduğunu gösterir,
Çitleri özenle ve çok ciddi bir iş yapıyormuşçasına büyük adam edasıyla boyamaya başlar.

Elmalı çocuk bir süre sonra denemek istediğini söyler.Tom reddeder ve böyle asil bir işi yapıp yapamayacağından emin olmadığını söyler bunun üzerine çocuk elmasını teklif eder ve Tom kabul eder.
Bu iki çocuğu gören diğer çocuklar çitleri boyamak için siraya girerler.

Hani havuç?
Tom'un değneği olmadığına da eminim?

Buna sawyer etkisi denir;

“iş ile oyun arasında bağlantı kurup motivasyonu arttırmak ve işlerimizi oyun tadında yapmak” şeklinde açıklanabilir. ... Aynı Tom sawyer gibi yapmamız gereken bazı zor görevleri oyuna çevirerek eğlenceli bir rekabet içinde gerçekleştirebiliriz."

"günde 50 sayfa kitap oku, aksi taktirde ceza olarak 50 TL ver". İşte böyle bir durumda ne yapardınız ? Belki ilk birkaç gün diretir ve okumazdınız fakat her seferinde cebinizden o güzelim 50'lik banknotların çıktığını gördükçe içiniz giderdi ve nihayet teslim bayrağını çeker ve size denileni yapardınız

Bunu herkes yapardı ama angarya olarak görülür ve tıpkı mecbur olunan bir iş gibi yapılırdı, tıpkı bugün eğitim sisteminin olduğu gibi çocuklara dersi sevdirmeden mecburiyete dayanarak, kazanan çocukların at gibi başları okşanarak yapılan verimsiz bir sistem.

Ha bu arada sevmediğiniz,sıkılarak yaptığınız,
Tehdit altında hissederek yapılan öğrenme işlemi TAMAMEN VERİMSİZ bir öğrenme şeklidir,kolay unutulur.
Sınava bir gece önceden tehdit duygusu altinda çalışıp sınav bitince her şeyi unutmamız gibi..

Özetleyecek olursam,
Alışkanlıkların etkisi yadsınamaz ama ödül ve ceza sistemi verimsiz ve sürdürülemez, saçma sanayi devrinden miras kalmış bir yaklaşımdır.
Bu kadar argüman ve örnek bir şeyleri açıklığa kavuşturmuştur umarım.

ÖDÜL CEZA SİSTEMİNİN SORUNLARI;

1. İçsel motivasyonu öldürebilir.
2. Performansı düşürebilir.
3. Yaratıcılığı yok edebilir.
4. İyi davranışları törpüleyebilir.
5. Aldatmayı, kısa yoldan gitmeyi, gayri ahlaki davranışlara yönelmeyi teşvik edebilir.
6. Bağımlılık yaratabilir.
7. Kısa erimli düşünmeye yöneltebilir.
 
Aslında bizler gayet iyi biliyoruz ki harekete geçtiğimiz ve hedeflediğimiz şeyler hakkında bir şeyler yaptığımız taktirde hayatımızı değiştireceğiz. Şu an bulunduğu hayat şartlarından mutlu olmayıp da bu şartları değiştirmek isteyen kaç kişi vardır aramızda ? Eminim ki sayımız bir hayli fazladır.

Forumdaki birçok öneriyi okuyor, kadınlara nasıl yaklaşmanız gerektiği, kendinizi nasıl geliştirebileceğiniz ve hayatınızı nasıl değiştirebileceğinize yönelik forumda yazılıp çizilmiş bini aşkın yazıyı inceliyorsunuz. Fakat buna rağmen forumun istisnasız %95'lik bir kısmı burada yazılıp çizilenlerin zerresini dahi hayatına tatbik edip de uygulamaya dökemiyor. Fakat bu eylemsizlik hali forumda yazılanların kendi fikrilerine uymadığı gibi bir nedenden kaynaklanmıyor.

Çünkü bu eylemsizliğe sebep olan halet-i ruhiye "atalet" yahut "erteleme, savsaklama, tembellik" olarak tanımlanıyor.

Yalnızca forumdaki konular değil, bugün internetin nimetleri sayesinde birçok başarılı insan hayatlarını nasıl daha başarılı kıldıklarını ve bunu bizim de nasıl yapabileceğimizi anlatan içerikleri bizlerle paylaşıyor ve bizlere tavsiyelerde bulunuyorlar. E her şey artık bu kadar ulaşılabilirse o halde neden hala insanların çok çok ufak bir kısmı hariç geriye kalan kısım hala sefalet içerisinde hayatla mücadele etmeye devam ediyor ?

Çünkü harekete geçmiyoruz.

Haydi harekete geçtik diyelim, yahu var mı aramızda "kardeşim ben bir karar aldım ve o günden sonra hayatımı istediğim şekilde inşa ettim" diyebilen bir babayiğit ? Belki vardır, varsa da forumdaki sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Yani, mesele harekete geçmekte de değil. Mesele harekete geçmiş olan zihni bu hareketi devam ettirebilecek şekilde eğitmektir.

Yoksa harekete geçmek tek başına bir dayanak olmaz. Hiçbir zaman olmadı ve hiçbir zaman da olmayacak.

Mesela spor salonları daima kapasitelerinin üstünde kayıt oranlarını kabul ederler. Neden mi ? Çünkü bilirler ki spora yazılanların %30'u parayı verecek ama gelmeyecek, %50'si ilk ayın sonunda pes edecek ve geriye kalan sadece %20'lik bir dilim spora devam edecek. Burada da 80/20 Kuralı ya da bir diğer ismiyle Pareto İlkesini net bir şekilde görebiliriz. Spor salonunun %80'ini dolduran kısım müşterilerin yalnızca %20'lik bir kesimidir.

Hayatta da bu ilkenin yansımalarını görürüz. Herkes daha iyiyi elde etmek ister fakat acı gerçekler bize bunun maksimum %20'lik bir kesim tarafından gerçekleştirilebileceğini söylüyorlar. O halde bizim yapmamız gereken şey bu %20'lik kesime girmeyi başarabilmek ve hayatımızın iplerini elimize alabilmektir.

Elbette, bu öyle göründüğü kadar kolay değildir. Hem, göründüğü kadar kolay olsa şu an bu konuyu konuşmuyor olurduk çünkü nasıl kendimizi yöneteceğimiz, yeni alışkanlıklar kazanacağımız ve harekete geçeceğimiz konusu herkesin başarabildiği bir şey olurdu. Fakat gelin görün ki, bu herkesin yapabileceği bir şey değil, tam da bu nedenden dolayı mücadele etmeye devam ediyoruz.

Peki, bu %20'lik dilime girmeyi nasıl başarabiliriz ? Nasıl başarılı, maddi açıdan rahat, özgüvenli, disiplinli bir hayatın kapılarını aralayabiliriz ?

Düşünceleri yüzünden Yahudi cemaatinden kovulan meşhur filozof Baruch Spinoza'yı duydunuz mu hiç ? Muhtemelen aralarınızdan belki de bazıları bu düşünürün eserlerini okumuştur bile. Spinoza, insanın en temel iki içgüdüye sahip olduğunu ve bu iki içgüdünün bize dair her şeyi belirlediğini söylüyor; Keder ve Sevinç.

Bizi kederlendiren şeylerden uzaklaşır ve bizi sevindiren şeylere yakınlık duyar, onlara çekiliriz. Hayatımız da keder ve sevinç arasındaki mücadelede sürüp gider. Spinoza aslında bu fikrinde çok da yanlış değildi çünkü günümüzde psikoloji sahasında yapılan araştırmalar beyinde koca bir "ödül-ceza" mekanizması olduğunu ve kararlarımızın büyük bir çoğunluğunun bu mekanizma tarafından belirlendiğini ortaya koydu.

Havuç mu sopa mı ?

İşte bu mantık bizim hayatımızı yönlendirir, alışkanlıklarımızı belirler, kaderimizi yönetir.

Sonuçta, size zarar veren bir şeyden kaçınmanız ve onu gerçekleştirmeniz karşılığında size ödül veren bir şeye yakınlaşmanız gayet normal bir durum, değil mi ?

"Kötü şeyler yaparsan cehenneme gidersin"
"Kırmızı ışıkta durmazsan ya kaza yaparsın ya da ceza yersin"
"Ödevini yapmazsan arkadaşlarınla oynayamazsın"
"Sobaya dokunursan elin yanar"

ya da...

"İyi işler yaparsan cennete girersin"
"Trafik ışıklarına uyarsan topluma örnek olursun"
"Ödevlerini yaparsan arkadaşlarınla oynayabilirsin"
"Sobayı ısınmak için kullanabilirsin"

Yani, gördüğünüz üzere ödül-ceza sistemi başta dinlerde olmak üzere hayatın neredeyse her yerinde hakimiyetini sürdürmeye devam etmektedir çünkü mevcut medeniyeti inşa etmiş olan biz Homo Sapiensler bizzat ödül ve ceza sistemi tarafından daimi bir şekilde denetlemeye tabii tutulmaktayız.

Fakat, ortada bir sorun var.

21.yüzyılda yaşayan kuşaklar olarak bizler maalesef birçok ödül tarafından kuşatılmış durumdayız. Ee, bunun neresi kötü olabilir ki ? Birçok ödülün bulunması bizi daha mutlu yapmaz mı ? Eğer çevrenizin bir Disneyland gibi olması sizi gerçekten mutlu ediyorsa o halde bu yazıyı okumayı burada sonlandırıp kendinizi Tanrı tarafından kutsanmış biri olarak görebilirsiniz. Zira insanların büyük bir çoğunluğu bu ödül yağmurundan pek de faydalı çıkmıyor.

Eskiden insanlar bir eylemde bulundukları zaman bu eylemlerinin karşılığı olarak bir ödül elde ederlerdi. Ödül sistemi de zaten binlerce yıl boyunca bu şekilde evrilmiştir. Eğer senden isteneni yaparsan karşılığında bir ödül elde edersin. Yapmazsan da ya hiçbir şey elde etmezsin ya da ceza alırsın.

Fakat günümüzün kapitalist dünyasında çevremiz aslında hak etmediğimiz ödüller tarafından donatılmış durumdadırlar. Örneğin pornografi ve oyun sektörü belki de bu forumdaki üyelerin en çok başına bela olan ücretsiz ödüllerin başında gelmektedirler. Bunda da elbette ki kapitalist kuruluşların ve şirketlerin sinsi planlarının rolü olduğu unutulmamalı. Hiçbir eylemde bulunmadan ödül elde etmeye başlayan beyinlerimiz deyim yerindeyse afallamış durumdadır. Bu da herhangi bir konuda başarı sağlayıp da ödül elde ettiğimizde aktif hale gelen dopamin hormonlarımızı ve bu hormonların bağıntısı olan dopamin reseptörlerini ciddi anlamda yıpratmaktadır.

Yani, artık eskisine kıyasla ödül sistemi pek de işe yaramıyor.

Çünkü size sunulan şey karşılığında bir eylem gerçekleştirmeniz isteniyorsa siz bunu yapmak yerine size ücretsiz ve eyleme gerek duyulmadan verilen ödülleri tercih ediyorsunuz. Şimdi anladınız mı neden o k*çınızı sandalyeye yerleştirip de derslerinize, projelerinize çalışıp iyi bir iş çıkartmak yerine yatağınıza yayılıp da Netflix izlediğinizi ya da arkadaşlarınızla buluşup eğlendiğinizi ?

Beyniniz artık kapitalist düzenin esareti altına girmiş durumda. Ödül sistemleriniz günden güne daha da yıpranıyor.

Peki, isterseniz bu noktadan sonra ödül sisteminize yeniden hakim olmak için mücadele edebilirsiniz. Eğer bu kararı verdiyseniz bu noktada da sizinle yollarımız ayrılıyor zira ben sizlere başka bir yöntem önereceğim; Ceza Sistemini Devreye Sokmak.

Evet, kapitalist sistem ödül sistemini kendi çıkarları için bozmayı başardı fakat ne mutlu ki ceza sistemi üzerinde pek de bir güce sahip olamadı. Sonuçta "Netflix'i ufacık bir ücret karşılığında dilediğince izleyebilirsin" demek varken neden çıkıp da "Netflix izlemezsen seni öldürürüz" desinler ki ? Elbette ki ödül sistemini uyarmak daha mantıklı bir seçenek. Ceza sistemi ise üzerinde en az oynanabilen sistemdir, tabi ki diktatör rejimlerin halkları hariç.

Bundan dolayı, değerli forum sakinleri, sizlerle yeni bir maceraya başlıyoruz.

Ceza sistemini devreye sokabileceğimiz bir grup kuracağız ve bu grupta birtakım kurallar olacak. Uzun süredir bu grup için düşüncelerimi toparlamakta ve planlamalar yapmaktaydım. Nihayet grupla ilgili tüm planları zihnimde oturttum ve artık sizlerin de huzuruna çıkmaya hazırdır. Üstelik, umarım ki, bu grup sayesinde birçok yardıma muhtaç insana da bizzat forum adına destekte bulunma şansı elde edeceğiz.

Yani, hem kendi hayatımızı istediğimiz hale getireceğiz hem de bu süreçte grubun sistemi sayesinde yardıma muhtaç olan insanların bu zor zamanlarda ellerinden tutacağız Alfaloji ahalisi olarak. Bir taşla iki kuş!

Evet, birçok ceza türü mevcuttur fakat cezaların belki de en hoşnutsuz olanı ve kaçılmaya çalışılanı "para"dır. Neden o kırmızı ışıkta durursun güzel kardeşim ? Ya da neden hız sınırının 80 olduğu yerde 80'nin yukarısına çıkmayı pek de göze almazsın ? Çünkü devlet babanın senin kulağını çekip ceza olarak da cebindeki paralardan birkaç tutam almasını istemezsin.

Bundan dolayı da sana denileni yapar ve kırmızı ışıkta bekler, 80 km olan yerde 80'nin yukarısını çok da zorlamazsın.

Günümüzün kapitalist toplumunda hava solusan bile para ödemen gerekiyorken böyle bir vaziyette bir de üstüne kullanman gereken paranın elinden alınması kadar sinir eden bir durum yoktur. Yani, para cezasından mümkün olduğunca kaçarız ve bize söylenileni yaparız.

Öyleyse biz de aç gözlü olan bu egomuzu en sevmediği noktadan yani para konusundan vuracağız ve korkutacağız.

Şöyle düşünün; bir arkadaşınız size dese ki "günde 50 sayfa kitap okuyacaksın". Ne derdiniz ? Muhtemelen ya reddeder ya da "tamam" deyip birkaç gün devam eder ve ardından vazgeçerdiniz. Haydi bir de şimdi şu senaryoyu düşünün; aynı arkadaşınız size geliyor ve "günde 50 sayfa kitap oku, aksi taktirde ceza olarak 50 TL ver". İşte böyle bir durumda ne yapardınız ? Belki ilk birkaç gün diretir ve okumazdınız fakat her seferinde cebinizden o güzelim 50'lik banknotların çıktığını gördükçe içiniz giderdi ve nihayet teslim bayrağını çeker ve size denileni yapardınız.

Havuç mu sopa mı ?

İşte bizim sistemimiz de aynen böyle çalışacak. Elbette ki gruba katılmak isteyenlere grubun kuralları ve talimatnamesi detaylı bir şekilde paylaşılacak fakat genel geçer bir şekilde anlatmak gerekirse;

1) Her üye minimum 2 alışkanlık belirlemek mecburiyetindedir.

2) Her üye en az 66 gün boyunca seçtiği bu 2 alışkanlığı her gün tekrarlamalıdır (Alışkanlıkların ortalama otomatikleşme süreleri dikkate alınmıştır).

3) Alışkanlığını tekrarlamayan üye kendi belirlediği ve minimum 10 TL olan ceza bedelini ödemekle yükümlüdür.

4) Alışkanlığını artarda 3 kere gerçekleştirmeyen üyenin alışkanlık süreci sıfırlanır ve en baştan başlar.

5) Ceza olarak toplanan paralar gruptan seçilecek bir başkan ve 2 denetmen gözetiminde grup üyelerinin de onayı alınarak belirlenmiş olan yardıma muhtaç kişilere gıda yardımı, giysi yardımı, eğitim bursu vb. şeklinde değerlendirilir.

Elbette ki kurallar bu kadar kısa değiller ve 20'ye yakın kuralı bizzat kendim üstünde uzunca süre düşünerek ve planlamalar yaparak geliştirdim. Dediğim üzere, aramıza katılmak ve hem kendi hayatını hem de yardıma muhtaç olan insanların hayatını değiştirmek isteyenlere zaten daha detaylı olarak bilgilendirme yapacağım ilerleyen zamanda.

Belki de bu proje Alfaloji ailesi olarak forumumuzun en güçlü ve hayat değiştiren projesi olacaktır ve forumumuzun ismi insani yardımlarla da anılmaya başlanarak her birimizin payının olduğu bu proje gurur kaynağımız haline gelecektir.

Unutmayın ki alışkanlıklarınız her gün tekrar ettiğiniz eylemlerdir ve eğer ki her gün tekrar ettiğiniz eylemleri değiştirirseniz hem düşünce yapınızı değiştirir hem de buna binaen hayatınızı baştan aşağı değiştirme şansını elde edersiniz. Bu tarih boyunca da hep böyle olmuştur ve böyle olmaya da devam edecektir. Düşünmek yetmez, eyleme geçmek gerekir. Eyleme geçmek yetmez, eylemi devamlı kılmak gerekir. Eylemi devamlı kılmak yetmez, hayatı değiştirmek gerekir.

Biliyorum, uzunca bir konu oldu sizler için de. Bundan dolayı daha da fazla uzatmayacağım konuyu. Projemize ve projemiz için kuracağımız ekibe dahil olmak isteyenler özelden benimle iletişime geçebilirler.

Konuyu Aristotales'in meşhur bir sözüyle sonlandırıyor ve hepinize iyi forumlar diliyorum!


Ekli dosyayı görüntüle 663
Güzel bir proje.
 
Üstat bir ara böyle alışkanlık kazanmak için biz bir gurup kurmuştuk fakat yeterli katılımcı olmadığı için kapatmıştık.
Prison of The Losers diye bir ek gurup vardı eğer Hedeflerini yapmadıysa onu oraya atıyorduk (diğer guruptan çıkarıp) ve daha sert hedefler daha fazla ceza uygulamak istiyorduk böyle bir sistem de işinize yarar belki. Eğer orda da yapmasa guruptan atılıyordu.
Hapishane gibi ama 15 günlük cezaydı.
6 kişiye ben de dahil erken kalkmayı aşılamıştık. (Alfolji üyeleri yoktu)
 
Ceza sistemini kendim deneyimlemiş biri olarak pek etkili olduğunu söyleyemeyeceğim çünkü arzu er yada geç baskın çıkıyor akla ve mantığa,tıpkı sonsuza dek cehennemle cezalandırılacağını bile bile Lucifer'ı seçen Lilith gibi... ;

"Ne zaman mastürbasyon yaparsam ve p*rno izlersem elimi çakmakla yakacağım" diye bir karar almıştım belli bir süre önce.
Uzun bir süre boyunca da yaptım fakat işe yaramadığını görünce pes ettim.

Ondan önce de bileğime lastik takmış her bozduğumda iyice çekip bırakmıştım.

Sonuç?

Koca bir hüsran.

Fakat aynı ben YURTTA KALIRKEN(Çevre değişikliği) 120 gün boyunca herhangi bir dış ödül yada cezaya maruz kalmadan gelebilmiştim..

Allen Carr'ın sigarayı bırakmanın kolay yolu kitabında eşi ve annesi arasında şöyle bir konuşma geçiyor;

Annesi: Neden onu sigarayı bırakmazsan seni terk ederim diyerek tehdit etmiyorsun?
(Gülünç 10₺ cezasından daha büyük bir ceza)

Eşi: Çünkü sigarayı seçeceğinden eminim.

Bazılarımızın alışkanlıkları işte bu kadar güçlü ve beyine kök salmış vaziyette!

Beyine bir alışkanlık kaydedildiği zaman ise ASLA TAM OLARAK SİLİNMİYOR.

Devam edelim,

Charles Duhigg alışkanlıkların gücü adlı kitabının başlangıç kısmında sigara bağımlılığını yenen ve kilo verip hayatını rayına koyan bir kadından bahsediyordu.

Bu kadının beyin taramalarına bakıldığı zaman eski alışkanlık devrelerinin hala orada olduğunu ama yeni edindiği alışkanlıklar (koşmak gibi) tarafından bastırıldığı gözlemlenmişti.

Yani uzun lafın kısası cezai sisteme dayanmak tıpkı motivasyona dayanmak gibi sizi belli bir süre götürebilir ama pratik ve uzun dönemli bir yanıt değildir.

Alternatif olarak;

•Çevre değiştirme
•Yeni alışkanlıklar edinmek
•Kötü alışkanlığı değiştirecek yeni rutinler bulmak

Daha etkilidir.

Bu arada devre dışı bıraktığınız ve bulaşmadığınız kötü alışkanlıkları telefonunuzdaki not defterine kayderek takip etmeyi unutmayın.

Ben bunu tekrar ede ede sadece bir iki hafif kötü alıskanlık dışında (müzik dinlemek gibi) hepsini pasif hale getirdim.
Herhangi bir ödül yada ceza da vermedim kendime çünkü bunları pasifleştirmek bana İÇSEL BİR HAZ VE İLERLEME DUYGUSU veriyordu.

GELELIM YAZIYA;



Bir öğrenciye matematik test kitabı verirseniz ve bitirirse 50₺ , bitirmezse de akıllı telefon yasağı koyarsanız, bu çocuk o test kitabını mecbur olduğu için bitirecektir. (Tıpkı mecbur olduğu için zombi gibi işe giden beyaz yakalı köleler gibi)
Ama harici etkinin kaldırıldığı zaman ise çocuk matematiği aklında bir iş,angarya olarak kodladığı için hayatı boyunca matematiğe karşı antipati duyması çok büyük bir olasılıktır.

"Bu büyük olasılığı neye dayanarak söylüyorsun sen?" Diyecek olursanız;

Motivasyonla ilgili yapılan bir deneyde ilkokul öğrencilerinden resime ilgi duyanlar 2 kategoriye ayrılıyor;

Fiziksel ödül verilecek olanlar

Ödül verilmeyecek olanlar

Tahmin edeceğiniz üzere fiziksel ödül verilenler belli bir süre sonra resim yapmayı ödül verilen angarya bir iş olarak gördükleri için bırakıyorlar.

Buna karşın ikinci gruptaki çocukların içsel zevki onları resim yapmaya devam etmelerini sağlıyor.

Bu sadece çocuklar için de geçerli değil para karşılığı ısmarlama resim yapan sanatçıların, kendi istekleriyle yaptıkları eserlere kıyasla daha az yaratıcı ve banal oldukları sanat eleştirmenlerinin de katıldığı bir deneyle ortaya çıkıyor.

Yine yetişkin insanlardan örnek verecek olursak bir anaokulunda çocukların geç gelen ebeveynleri yüzünde öğretmenlerin mesai yapmasını istemeyen yetkililer okul camına şöyle bir yazı asıyorlar;

"Saat xx.xx'ten sonra gelen ebeveynler geç kaldıkları her saat için y miktar para ödeyeceklerdir."

Tahmin edin ne oluyor?

GEÇ KALAN EBEVEYNLERİN SAYISI İKİYE KATLANIYOR
Çünkü eğer çocuklarını ne kadar geç alırlarsa ögretmenleriyle o kadar bağ kuracakları ne kadar bağ kurarlarsa o kadar başarılı olacakları tarzında içsel bir motivasyon oluşuyor kafalarında.

Bundan 30 sene önce size gelip;

"Abi ikI tane ansiklopedi sitesi kurulacak ilerleyen yıllarda birisi maaşlı elemanlar ve alanının uzmanları kullanılarak yazılırken diğeri açık kaynak olacak ve canı isteyen herkes yazabilecek hiçbir para vs de almayacak sence hangisi başarılı olacak?" desem hepinizin birinciyi seçeceğine adım gibi eminim.

Ne mi oldu?

Microsoft Encarta'yı kapatırken,
Wikipedia bugün Dünya'nın en büyük ansiklopedisi oldu :)


Sizce Wolfgang Amadeus Mozart'ı , babası bir elinde sopa bir elinde elmalı turta tutarak mi çalmasını bekliyordu?

Alakası yok.Geceleri anne babası piyanonun başından zor kaldırıyordu!

Bu konuyu araştıranlar;

Ablasının enstrüman çaldığı için gördüğü ilgiyi kendisi de istediği için (içsel kaynaklı motivasyon)

Piyano dışında eğlenecek bir şeyi olmadığı için (çevresel faktörler+eğlence arayışı/içsel motivasyon)

Ve babasının bir müzik öğretmeni olduğu(çevresel faktörler)

Gibi etkenlere bağlıyorlar.

Eeee napacaz bay çok bilmiş?

Mark Twain 'ın Tom Sawyer isimli kitabını okudunuz mu dostlar?

Ben çok küçük yaşımdayken okumuştum orada aklıma takılan bir kısmı size aktarmak istiyorum;

Tom'un teyzesi,Tom'u çitleri boyamakla cezalandırır. Tom ise elmahkum boyamaya başlarken yakınlardan elinde elma olan bir çocuk geçer ve Tom'la dalga geçmeye başlar.Tom ise ona;
Çit boyamanın çok asil bir iş olduğunu gösterir,
Çitleri özenle ve çok ciddi bir iş yapıyormuşçasına büyük adam edasıyla boyamaya başlar.

Elmalı çocuk bir süre sonra denemek istediğini söyler.Tom reddeder ve böyle asil bir işi yapıp yapamayacağından emin olmadığını söyler bunun üzerine çocuk elmasını teklif eder ve Tom kabul eder.
Bu iki çocuğu gören diğer çocuklar çitleri boyamak için siraya girerler.

Hani havuç?
Tom'un değneği olmadığına da eminim?

Buna sawyer etkisi denir;

“iş ile oyun arasında bağlantı kurup motivasyonu arttırmak ve işlerimizi oyun tadında yapmak” şeklinde açıklanabilir. ... Aynı Tom sawyer gibi yapmamız gereken bazı zor görevleri oyuna çevirerek eğlenceli bir rekabet içinde gerçekleştirebiliriz."



Bunu herkes yapardı ama angarya olarak görülür ve tıpkı mecbur olunan bir iş gibi yapılırdı, tıpkı bugün eğitim sisteminin olduğu gibi çocuklara dersi sevdirmeden mecburiyete dayanarak, kazanan çocukların at gibi başları okşanarak yapılan verimsiz bir sistem.

Ha bu arada sevmediğiniz,sıkılarak yaptığınız,
Tehdit altında hissederek yapılan öğrenme işlemi TAMAMEN VERİMSİZ bir öğrenme şeklidir,kolay unutulur.
Sınava bir gece önceden tehdit duygusu altinda çalışıp sınav bitince her şeyi unutmamız gibi..

Özetleyecek olursam,
Alışkanlıkların etkisi yadsınamaz ama ödül ve ceza sistemi verimsiz ve sürdürülemez, saçma sanayi devrinden miras kalmış bir yaklaşımdır.
Bu kadar argüman ve örnek bir şeyleri açıklığa kavuşturmuştur umarım.

ÖDÜL CEZA SİSTEMİNİN SORUNLARI;

1. İçsel motivasyonu öldürebilir.
2. Performansı düşürebilir.
3. Yaratıcılığı yok edebilir.
4. İyi davranışları törpüleyebilir.
5. Aldatmayı, kısa yoldan gitmeyi, gayri ahlaki davranışlara yönelmeyi teşvik edebilir.
6. Bağımlılık yaratabilir.
7. Kısa erimli düşünmeye yöneltebilir.


İşte burada atladığın devasa bir nokta var ki o da; içsel motivasyon temelli ödü-ceza sistemini devreye sokmak.

Verdiğin örnekleri şöyle bir incelediğim zaman fark ediyorum ki argümanlarının kaynağı olan bu örnekler kişilere dışsal unsurlar tarafından onların talepleri dışında dikte edilmiş şeylerden ibaretler.

Fakat burada fark ettiğin üzere kişiler bu projeye tamamen gönüllülük esasını temel alarak katılıyorlar yani hem ortada senin de bahsini etmiş olduğun bir içsel motivasyon var hem de kişi bu içsel motivasyonu bir ceza sistemi ile destekliyor.

O halde buna dair bir örnek de benden gelsin.

Günlük Ritüeller adlı meşhur kitabın yazarı Mason Currey kitabında Faust gibi büyük bir başyapıtın müellifi olan Johann Wolfgang von Goethe'nin eserlerini aynen bu yöntemle yazdığını anlatıyor. Peki nasıl ? Goethe tembellik ve erteleme davranışlarından muzdarip bir yazardı. Sürekli işlerini ertelemek, dışarı çıkıp arkadaşlarıyla gezip eğlenmek ona daha ilgi çekici geliyordu.

Bundan dolayı da oldukça yaratıcı bir çözüme başvurdu; tüm giysilerini arkadaşlarına verdi ve yazmayı planladığı kitabını bitirene kadar arkadaşlarının giysilerini kendisine vermemeleri gerektiğini öğütledi. Yani, kendisini baskıladı ve bir ceza sistemine tabii tuttu.

Böylelikle de başta Faust olmak üzere birçok büyük eseri kaleme aldı.

Yani, burada senin kaçırdığın nokta içsel motivasyon olmadan ceza sistemine tabi tutulmasıdır kişinin. Eminim ki arkadaşları Goethe'ye "giysilerini bize ver ve oturup yazmaya başla" deselerdi Goethe bunu reddedecekti fakat aynı motivasyon kendi içinden geldiği zaman bunu bizzat kendisi gerçekleştirdi.

Dilerdim ki konuyla ilgili argümanlarını bilimsel makaleler ile de destekleseydin. Fakat haydi, madem bunu sen yapmadın o halde ben yapayım.

Beyindeki ceza sisteminin ve caydırıcılık konusunda ceza sisteminin beyin devrelerinde ne gibi bir nörobiyolojik sürece tabii olduğuna dair bilimsel makaleleri inceleyelim;

1) Behavioral and neurobiological mechanisms of punishment: implications for psychiatric disorders

Yukarıdaki bilimsel makaleden de gördüğümüz üzere beynin ceza sistemi üzerine öğrenme yetisi bir hayli hızlı gelişmektedir ve beyin ceza aracılığı ile öğrenmiş olduğu bu mevcut davranış kalıbına bir sonraki seferde yüksek düzeyde davranışı bloke edici yönde tepki göstermektedir. Buradan da anlıyoruz ki kişi bir eylemin kendisine zarar verdiğini ya da mevcut inanç kalıplarıyla uyumlu olmadığını fark ettiği zaman bu davranıştan kaçınma ve bu davranışın tersini gerçekleştirme eğilimi gösteriyor.

Haydi şimdi bir sonraki makalemize geçelim;

2) Differential Effect of Reward and Punishment on Procedural Learning

Bu makalemizde hem ödül sisteminin hem de ceza sisteminin beyindeki tepkileri ölçülüyor fMRI ile. Buradaki deneylerden de anlıyoruz ki ceza sistemi en başta beyinde çok da ciddi bir tepki göstermezken ikinci üçüncü seferlerden sonra ödül sisteminin beyinde uyardığı alanların 2-3 katı kadarlık bir alanı uyarmakta. Bu uyarı sonucunda da kişinin mevcut eylemin cezasından kaçınma olasılığı daha da artıyor.

Ve sıradaki makalemiz;

3) Carrot or stick? Punishments may guide behavior more effectively than rewards | The Source | Washington University in St. Louis

Washington Üniversitesi tarafından yayınlanan bu makalede ise ceza sisteminin ödül sistemine kıyasla davranıştan kaçınma yahut davranışa yönlendirme konusunda daha etkin olduğunu açıklanıyor. Zaten yukarıda da anlattığım üzere, ödül sistemi halihazırda zaten iyi bir sistemdir fakat bu sistemin kapitalist düzen tarafından sürekli bir şekilde istismar ediliyor oluşu kişiyi ceza sistemine yönlendirmektedir.

Yani, değerli kardeşim, yazıyı tam anlamıyla okusaydın "ödül sistemine lanet olsun yaşasın ceza sistemi" gibisinden bir tavra bürünmediğimi de gayet iyi bir şekilde görürdün. Sen görmemişsin ama bak bu konuda araştırma yapan bilim insanları görmüşler ve bunu da yazmışlar.

Şimdi de davranış bilimi konusunda üç uzman isim olan Kubanek J, Snyder LH ve Abrams RA'nın birlikte hazırladıkları şu verilere ve istatistiklere bir göz atalım;

4) Reward and punishment act as distinct factors in guiding behavior - PubMed

Yani senin bir işe yaramaz olarak gördüğün ceza sistemi gayet de işe yaramakta ve bilim insanları da bunu inceleyip bizlere sunmaktalar. Gördüğün üzere cezanın büyüklüğüne göre davranıştan kaçınma yahut davranışı tekrar etme ihtimali de artmakta.

Senin elini çakmağın yakıp yakmadığını temel alıp konuya yaklaşmaktan ziyade daha bilimsel ve daha somut verilerle bu konuyu tartışmak en doğru tercih olacaktır.

Ayriyeten, bahsettiğim üzere, Goethe'nin de birçok kez tekrar ettiği gibi burada bizim yaptığımız şey ceza sistemini içsel motivasyon kaynaklı bir şekilde harekete geçirmektir. Buradaki ceza sisteminin üç faktörü vardır;

1) İçsel motivasyon
2) İçsel motivasyon kaynaklı ceza sistemi
3) Ceza sistemini tetikleyici bir dışsal unsur.

Yani, anlayacağın, senin elini yakma hikayen mevcut iradenin sonlandığı noktada yok olur gider fakat içsel motivasyon kaynaklı ceza sistemlerinde ise seni davranışa sürükleyen bir dışsal unsur daima bulunmaktadır. İşte aradaki farkı yaratan da tam olarak budur. Goethe de tam olarak bunu yapmıştı.

İnsanlığın binlerce yıldır geliştirdiği bir evrimsel sistemi tükaka deyip de bir kenara atmak ve faydalanmak yerine kötülemek elbette ki mantığa yaraşır bir hareket tarzı da değil. Ha, dilersen uygularsın dilemezsen de uygulamazsın orası senin bileceğin iş.

Tabi şimdi sen olaya yalnızca ceza sistemi açısından baktığın için bu kör noktada takılıp kalman da gayet doğal fakat emin ol ki ben buraya bir şey yazdığım zaman bunu kendi kafamdan ve dilediğim şekilde yazmıyorum. İnsanları bilgilendirmeyi hedefliyorsan öncesinde kendini bilgilendireceksin, değil mi güzel kardeşim ?

Ödül sistemini sence ne tetikler ? Aslında birçok davranış kalıbı ödül sistemi için tetikleyici bir niteliğe sahip olabilir fakat son yapılan araştırmalar bize özgecil davranışların ödül sistemini en çok tetikleyen davranış türlerinden birisi olduğunu ve ayriyeten kişinin mutluluk düzeyini de ciddi anlamda yükselttiğini gösteriyor. İşte bu da bizim projemizdeki insani yardımların yani özgecil davranışların sebebini ve bunun neden uygulandığını açıklıyor.

Konu ile ilgili araştırmalara bakalım şimdi de;

1) A neural link between generosity and happiness

Burada özgecil davranışlar ile mutluluk arasındaki bağlantının beyinsel düzeyde ne gibi bir bağa sahip olduğu inceleniyor ve görülüyor ki özgecil davranışların ortaya koyulması kişide mutluluğu ciddi anlamda arttırıyor.

Elbette ki, içsel motivasyon kaynaklı ceza sisteminde kişinin esas amacı cezadan kaçmaktır ve yukarıda da buna dair gerekli bilgileri verdim lakin buna binaen aynı zamanda kişinin ceza ile karşılaştığı zaman da bu ceza sisteminden caymasını engelleyecek bir özgecil davranış türünün olduğunu da fark edersen basit argümanlarla burada anlatılanların neden geçiştirilmemesi gerektiğini de fark edersin.

Şimdi de şu makaleyi inceleyelim;

2) Prosocial spending and well-being: cross-cultural evidence for a psychological universal - PubMed

Burada da yine aynı şekilde özgecil ve toplum yanlısı davranış kalıplarının kişinin mevcut motivasyon düzeyini etkilediğini gösteriyor.

Daha elbette ki birçok makale paylaşabilir, birçok farklı veri sunabilirim lakin burada esas olay "Ahmet/Mehmet şöyle yapmış da böyle olmuş" gibisinden savunmalardan ziyade olayın özüne inip daha farklı yaklaşabilmek ve daha bilimsel, daha somut argümanlar ile ortaya konulmuş olan söylemlere karşı çıkabilmektir.

Maalesef sende bu yok.

Taahhüte dayalı ceza ile rıza olmaksızın verilen ceza arasında elbette ki bir fark olacaktır. Taahhüte dayalı cezalarda ise dışsal unsurun varlığı kişinin kendi irade seviyesini sonlandırdığında dahi yapılması gerekli olan eylem konusunda tepki vermesini sağlayacaktır. İşte bizim de burada yapmaya çalıştığımız şey tam olarak budur.

Ayrıca, söylemeden de edemeyeceğim, evet Mozart'ın Tanrı vergisi bir yeteneği vardı fakat sen burada benim bahsini ettiğim sistemi savunmuşsun aslında :)

Nasıl mı ?

HaberTürk'ün Ümran Avcı ile yaptığı söyleşide Ümran hanımın Mozart ile ilgili şu sözlerini iyi oku lütfen;

"Kesinlikle. Birçok Mozart araştırmacısı ya da müzik tarihçisinin aksine
Mozart'ın en büyük şansının babası olduğunu düşünüyorum. Otoriter, tatlı
sert, inanılmaz mantıklı bir insan. Babası olmasaydı Wolfgang o
yeteneğinden hiçbir şey kaybetmezdi ama serseri, oralarda buralarda
dolaşırdı. Çünkü büyük bir kısmı tanrı vergisi bir yetenek ama bu yeteneğin
böyle olağanüstü besteciye dönüşmesinin tek nedeni Leopold'un bilinçli
eğitim politikası. Wolfgang'ın babası dini bütün bir Katolik. Mozart 4 - 5
yaşında harika çocuk belirtileri gösterince, 'Tanrı bu mucizenin benim
oğlum olarak doğmasını lütfetti. Bu çocuğu iyi yetiştirmek benim
Hıristiyanlık borcum' diye düşünüyordu. Leopold Mozart'ı bugün bir PR
şirketinin başına koysanız dünyayı yerinden oynatır. "


Yani, anlayacağın Mozart o piyanonun başına babasının sayesinde oturuyor ve bir zaman sonra babasının sayesinde Mozart olmayı başarıyor. Öyle bir anda Allah vergisi ile başlayıp gökten vahiy gelmişçesine piyano başına oturan bir Mozart yok ortada. Babasının otoriter tavrı sayesinde o piyanonun başına oturuyor ve zamanla kendini tüm dünyaya ispatlıyor.

Keşke bunu öğrenip gelseydin. Fakat bana katkı sağladığın için ayrıca teşekkür ederim bu konuda.

Velhasılıkelam, çok şey yazılıp çizilir lakin buna gerek yok. Gerekli bilimsel, somut makaleleri paylaştım. Elbette ki "ben yaptım oldu" ya da "ben yaptım olmadı" gibisinden basit argümanlara sığınmaktansa bizzat sizin araştırıp ve gerekirse de deneyip görmeniz gerektiğini düşünüyorum. Bu sistem işe yarıyorsa devam edersin işe yaramıyorsa devam edersin.

Neyi zorluyorsun ?

"Vay efendim öyle olmaz da şöyle olur" gibisinden tavırlara girmektense "neden sen böyle olduğunu düşünüyorsun ?" diye sorarsan en azından karşındaki adam da sana dayanaklarını gösterir tıpkı şu an benim yaptığım gibi. Fakat bunun yerine "senin dediğin yanlış benimki doğru" der isen o halde karşındaki adam da bu sefer "göster o halde kanıtlarını" diye sorar tıpkı şu an benim yapacağım gibi.

Bilimsel konuda yeteri kadar desteklediğimi düşünüyorum iddialarımı. Ha gerekirse daha da detaylandırır, daha bilgilendirici makaleler paylaşırım bu konuyla ilgili eğer ki sen talep edersen. Lakin evvela aynı talebi ben sana sunuyorum ve "ben elimi çakmağa vurdum elim yandı" gibi şeylerden ziyade daha detaylı, daha somut ve bilimsel açıklamalarla gelmeni istiyorum.
 
Son düzenleme:
Bundan 30 sene önce size gelip;

"Abi ikI tane ansiklopedi sitesi kurulacak ilerleyen yıllarda birisi maaşlı elemanlar ve alanının uzmanları kullanılarak yazılırken diğeri açık kaynak olacak ve canı isteyen herkes yazabilecek hiçbir para vs de almayacak sence hangisi başarılı olacak?" desem hepinizin birinciyi seçeceğine adım gibi eminim.

Ne mi oldu?

Microsoft Encarta'yı kapatırken,
Wikipedia bugün Dünya'nın en büyük ansiklopedisi oldu :)

Ayrıca, Encarta'yı bizzat kullanmış bir kuşak olarak Encarta ile Wikipedia arasında nasıl oldu da bir sidik yarışı yaptın anlam veremedim. Web 1.0-Web 2.0 geçiş dönemi hakkında detaylı bilgi sahibi olan herkes Microsoft Encarta'nın kapatılış nedeninin Wikipedia ile alakalı olmadığını ve tamamen Microsoft'un odağının Encarta'ya yönelik olmaması olduğunu bilirdi. Ve tabi ki de ücretsiz amatörlerin internete veri girme ihtimalleri varken (Wikipedia'da olduğu gibi), çalışanlarına veri girişi için ücret ödeme fikri Microsoft'a hoş gelmedi. Elbette ki müşteri aynı bilgiyi ücretsiz veri akışından faydalanarak elde etmek varken Encarta'ya para ödeyerek almayacaktı. Microsoft da bunun farkına erkenden vardı ve Encarta projesine yapmış olduğu yatırımı zaman içerisinde kıstı.

Yani sırf "dediklerimi destekleyeyim" diye olayın tek bir noktasını anlatıp çarpıtmaktan ziyade tam bir şekilde anlatırsan insanlar daha doğru bilgilenirler.

Özetle, Encarta'nın başarısız olması Microsoft'un Wikipedia'ya "helal olsun abi beni yendin" demesinden değil bizzat kendisinin bu projenin fişini çekmesinden kaynaklanıyor. Yoksa emin ol henüz daha yolun başında olan Wikipedia'nın Microsoft gibi dünya devi bir şirketin çatısı altında büyüyen Encarta'yı elimine etmesinin imkanı dahi yoktu. Microsoft odağını Encarta'dan aldı ve bu projeyi kendisi elimine etti. Olay bundan ibaret.
 
Ben de Kuşçubaşı gibi düşünüyorum.Atıyorum yabancı dil öğrenmekten nefret eden birisi 66 gün boyunca günde 2 saat yukarıdaki yöntemle çalıştığını düşünürsek o kişi zaten 67. Gün çalışmak için para bile verir. Artık belli bir seviyeden sonra 6 saat bile çalışsa zamanın nasıl geçtiğini anlamaz.Malasef bu hayatta yeri geldiğinde sevmediğimiz şeyleri bile yapmak ve sevmek zorundayız.Bir insan Yeterince sabrederse sevme işini zaten beyin otamatik yapıyor.Burda da onu hedefliyorlar zaten.
 
Üslup,noktalama,yazım hatası varsa affola.
Karşıt argümanlarımı sunayim bende o zaman;

1-)"İşte burada atladığın devasa bir nokta var ki o da; içsel motivasyon temelli ödül-ceza sistemini devreye sokmak.
Verdiğin örnekleri şöyle bir incelediğim zaman fark ediyorum ki argümanlarının kaynağı olan bu örnekler kişilere dışsal unsurlar tarafından onların talepleri dışında dikte edilmiş şeylerden ibaretler."

Karşıt argüman 1;
Hayır,benim uyguladığım cezalar içimden kendi isteğimle gelmişti yani hepsi de içsel motivasyon temelli ödül ceza sitemiydi, kimse bana; "bunu bunu yapmazsan sana şunu yaparız" diye bir şey söylemedi.O yüzden içsel kaynaklı ceza sistemi hipotezini geçiyorum.

Aslinda elimi yakmak işin basit kısmıydı,
ondan önceleri her bozduğumda kendimi dövüyor,başka birisini kendimi tokatlatıyordum ama yine nafile.(utanç verici ve el yakmaktan daha az acı verici olduğu için yazmadım.)

Özetle kendime uyguladığım cezalar;
-El yakmak
-Kendimi dövmek
-Kendimi başkasına dövdürmek

Ve bunların hepsini kendim belirledim dışarıdan kimse bana söylemedi.

Deney aşamasında çöktü ve işe yaramaz olduğunu,nadiren yarasa da dayanılmayacak ve verimsiz bir sistem olduğunu kendime kanıtladım.

"Teorinin ne kadar güzel olduğunun yada senin ne kadar zeki olduğunun önemi yoktur,
Deneyde başarısız olursa yanlıştır."

-Richard Feynman

Ve sen bana hiç görmediğim internet insanlarına para verirsem mucizevi bir şekilde kurtulacağımı söylüyorsun öyle mi?

Buraya istersen 1000 tane makale dök deneyde işe yaramaz oldu hipotezimi değiştirdim deney başarılı sonuç verdi benim için doğru budur.

Yeni hipotezin ne diyecek olursanız aşağıda adım adım açıklayıp yazı sonunda 8 strateji vereceğim.

Gelelim makale konusuna;

İçsel ödül ceza sistemi sürdürülebilir olmadığı 2+2 gibi göz önünde eğer hesaplayamıyorsaniz da deneyimlerinize ve zamanın kutsallığına bırakın kendinizi.

MAKALE 1: CEZA İŞE YARAMAZ,

Yazar; Michael Karson Ph.D., J.D.


"Punishment doesn’t change the tendency to engage in the punished behavior."

Çeviri;

Ceza, cezalandırılan davranışa girme eğilimini değiştirmez.
---
"Perhaps the most enlightening psychology experiment ever done, establishing what amounts to one of the few laws of nature in psychology, involved the punishment of lab rats. You set up a conditioning routine where you get a rat very interested in pressing a lever (by reinforcing it intermittently). After establishing the routine, you simply unhook the lever from all consequences that might interest the rat, and the rat presses the lever 100 times (a lot at first and a little as time goes on) before giving up and losing all interest in the lever. You know now how to create an interest in lever-pushing that is quantifiable: 100 presses to extinction."

Çeviri;

"Belki de şimdiye kadar yapılmış en aydınlatıcı psikoloji deneyi, psikolojideki birkaç doğa kanunundan birinin ne anlama geldiğini belirleyen laboratuvar farelerinin cezalandırılmasını içeriyordu. Bir kola basmakla çok ilgilenen bir fare aldığınız bir koşullandırma rutini kurarsınız (aralıklı olarak güçlendirerek). Rutini kurduktan sonra, fareyi ilgilendirebilecek tüm sonuçlardan kolu çıkarırsınız ve fare, pes etmeden ve kola olan tüm ilgisini kaybetmeden önce kola 100 kez (başlangıçta çok fazla ve zaman geçtikçe biraz) basar. . Artık, kaldıraçlı itme ile ölçülebilir bir ilginin nasıl yaratılacağını biliyorsunuz: Yok olmaya yüz tutmuş 100 baskı."
---
"The reliability of this phenomenon demonstrates that punishment does not change the tendency to engage in the behavior that was punished. Instead, it makes the person or the rat want to avoid the source of punishment. "

Çeviri;

Bu olgunun güvenilirliği, cezanın, cezalandırılan davranışa girme eğilimini değiştirmediğini göstermektedir. Bunun yerine, kişinin veya farenin ceza kaynağından kaçınmak istemesini sağlar.
---
"As soon as the child thinks it’s not being watched (as soon as the situation seems different in some way), the tendency to engage in the behavior will reassert itself. Punished children do what was punished behind their parents’ backs, or as soon as they get to college. Sure, I suppose you could arrange for a totalitarian state to ensure that the person is always feeling watched and thereby inhibit the behavior permanently under an umbrella of anxiety, numbness, and hate (the emotions that punishment produces). But even then, the tendency (or desire) to engage in the punished behavior will not change."

Çeviri;

Çocuk izlenmediğini düşündüğü anda (durum bir şekilde farklı göründüğü anda), davranışa girme eğilimi yeniden ortaya çıkacaktır. Cezalandırılan çocuklar, ebeveynlerinin arkasından ya da üniversiteye girer girmez cezalandırılanları yaparlar. Elbette, kişinin her zaman izlendiğini hissetmesini sağlamak için totaliter bir devlet düzenleyebilir ve böylece kaygı, uyuşukluk ve nefret (cezanın ürettiği duygular) şemsiyesi altında davranışı kalıcı olarak engelleyebilirsiniz. Ancak o zaman bile, cezalandırılan davranışa girme eğilimi (veya arzusu) değişmeyecektir.
---
"Sometimes, of course, punishment is necessary, like when you stop a child from running into a busy street. But if you want it to stick, you have to reinforce a behavior that competes with running into the street (like stopping and waiting for the light). You cannot count on punishment alone, or your kids will run into the street when you are not with them."

Çeviri;

Bazen, elbette, bir çocuğun yoğun bir caddeye girmesini engellediğinizde olduğu gibi ceza gereklidir. Ancak, bunun yapışmasını istiyorsanız, (Alışkanlık haline) sokağa koşmakla rekabet eden bir davranışı pekiştirmelisiniz (durup ışığı beklemek gibi). Tek başına cezaya güvenemezsiniz, yoksa çocuklarınız yanlarında değilken sokağa koşar.

"Kuşçubaşı yanlarında değilken sigaraya/alkole/pornoya koşar."
---
"Why, then, do we punish children? We do so for two main reasons. The first is that punishment looks like it works even though it doesn’t. Because the child is inhibited in your presence, it’s easy to think they would be inhibited in your absence. Punishment produces politeness, not morality. Thus, the inhibited, obedient child inadvertently reinforces the parent’s punitive behavior by acting obedient (for the sorts of parents who find obedient children reinforcing)."

Çeviri;

O halde çocukları neden cezalandırıyoruz? Bunu iki ana nedenden dolayı yapıyoruz. Birincisi, cezanın İŞE YARAMADIĞI HALDE İŞE YARIYORMUŞ GİBİ GÖRÜNMESİDİR. Çocuk sizin varlığınızda engellendiği için, yokluğunuzda engelleneceğini düşünmek kolaydır. Ceza ahlak değil, nezaket üretir. Bu nedenle, ketlenmiş, itaatkar çocuk, itaatkar davranarak ebeveynin cezalandırıcı davranışını istemeden pekiştirir (itaatkâr çocukları pekiştirici bulan ebeveynler için).

//////////////////////
MAKALE 2: CEZA NEDEN İŞE YARAMAZ VE NE İŞE YARAR


//////////////////////
Bu arada kendi yaşadığım örneklerden vereceğim deneyimler tıpkı senin ilk entrynde yazdigin sobaya değince elini çeken çocuğun başka çocuklara anlatması olarak düşün.

Yok,"ben ilgilenmiyorum,pas" diyorsanız sobanın yerini biliyorsunuz.

Acı cekmenizi izlemeye gelirdim ama kötü alışkanlığım yok ve istediğim alışkanlığı altta bahsettigim yöntemlerle ediniyorum o yüzden mutlu cezalar.

2-)"Bundan dolayı da oldukça yaratıcı bir çözüme başvurdu; tüm giysilerini arkadaşlarına verdi ve yazmayı planladığı kitabını bitirene kadar arkadaşlarının giysilerini kendisine vermemeleri gerektiğini öğütledi. Yani, kendisini baskıladı ve bir ceza sistemine tabii tuttu."

Karşıt argüman 2;
Ben buraya baktığımda herhangi bir ceza göremiyorum fakat iki şey görüyorum;

1-Deadline stratejisi

2-Yukarıdaki entrymde bahsettiğim çevre değiştirme stratejisi

1-)Deadline (ölüm tarlası stratejisi)

Ölüm tarlası ceza değildir,gemileri yakıp denizi arkaya almaktır.

(Hernàn Cortés'in Meksika'da yaptığı gibi)

Adam burada elbiselerini başka birisine vererek dışarı cikmasini engellemiş oluyor aslında ortada bir ceza yok aklındaki diğer çıkış yollarını kapatarak işe tam olarak odaklanmasını sağlıyor. Burada da yanıldın.

Bundan iki bin yıl önce Çinli strateji uzmanı Sun-tzu ne denli canlandırıcı olsa da söylevleri dinlemenin kalıcı bir etki yaratmak için çok fazla pasif bir deneyim olarak kaldığına inanmıştı.

Sun-tzu ölüm tarlasından yani; ordunun kaçış yolu olmayan bir dağ, bir nehir yada bir orman gibi coğrafi bir unsura kadar gerilemesinden bahsediyordu.

Şeytan gibi dövüşmelerini sağlamak için bilinçli olarak askerlerin bir ölüm tarlasına yerleştirilmek gerektiğini savunuyordu.

Burada gerçekleşen olay bu,yani senin sandığın gibi bir ceza yok.

2-)Çevre değiştirme stratejisi

Ölüme, kan akmasına ,ateşler içinde yanmanıza ,hayır kurumuna para aktarmanıza gerek kalmayan çok daha kolay ve benim en sevdiğim stratejidir.

Kısaca açıklamak gerekirse;

Kendinizi,istediğiniz davranışların doğal olarak yapıldığı,istenmeyen davranışların ise uygulamanın zor olduğu (ceza değil) ortamlara sokmaktır Anne Thorndike'ın deneyi de tam olarak bunu kanıtlar nitelikte;

"ANNE THORNDIKE, A primary care physician at Massachusetts General Hospital in Boston, had a crazy idea. She believed she could improve the eating habits of thousands of hospital staff and visitors without changing their willpower or motivation in the slightest way. In fact, she didn’t plan on talking to them at all.

Thorndike and her colleagues designed a six-month study to alter the “choice architecture” of the hospital cafeteria. They started by changing how drinks were arranged in the room. Originally, the refrigerators located next to the cash registers in the cafeteria were filled with only soda. The researchers added water as an option to each one. Additionally, they placed baskets of bottled water next to the food stations throughout the room. Soda was still in the primary refrigerators, but water was now available at all drink locations.
Over the next three months, the number of soda sales at the hospital dropped by 11.4 percent. Meanwhile, sales of bottled water increased by 25.8 percent. They made similar adjustments—and saw similar results— with the food in the cafeteria. Nobody had said a word to anyone eating there.

People often choose products not because of what they are, but because
of where they are. If I walk into the kitchen and see a plate of cookies on the counter, I’ll pick up half a dozen and start eating, even if I hadn’t been thinking about them beforehand and didn’t necessarily feel hungry. If the communal table at the office is always filled with doughnuts and bagels, it’s going to be hard not to grab one every now and then. Your habits change depending on the room you are in and the cues in front of you. Environment is the invisible hand that shapes human behavior. Despite our unique personalities, certain behaviors tend to arise again and again under certain environmental conditions. In church, people tend to talk in whispers. On a dark street, people act wary and guarded. In this way, the most common form of change is not internal, but external: we are changed by the world around us. Every habit is context dependent."

Kaynak: James Clear (Motivation is overrated ,environment matters more)

Eğer daha fazla kitap okumak istiyorsanız;
-Haftalık toplanıp müzakere edebileceğiniz bir kitap kulübü oluşturun (yada katılın)
-Kütuphaneye daha sık gidin.
-Kitaplığınızı en sık bulunduğunuz odaya taşıyın.

Burada ayrıca eklemem gerek hayatı boyunca eline kitap almamış adama bir günde "50 SAYFA OKU YOKSA PARA VER" tarzında emir vermek spor salonuna yeni kaydolmuş adama sakat olacağı antrenman vermekle yada yeni meditasyona başlayan adama 1 saatle başlatmak gibidir.

Küçük başlayıp istikrarlı devam etmek daha etkilidir uzun vâdede.
(10 sayfa kitap okuyarak başlamak
2 dk meditasyon yaparak başlamak...)

Ceza yöntemi: 50 SAYFA OKUMAZSAN 10₺ VER!

Eğer daha fazla set açmak istiyorsanız;
-Kendinizi set açmada ustalaşmış arkadaşlar edinin ve onlarla daha fazla takılın.

Ceza yöntemi: 3 SET AÇMAZSAN 50₺ VER!

Eğer daha fazla meyve tüketmek istiyorsanız;
-En çok bulunduğunuz odaya görünen bir yere meyve sepeti koyun.
-Meyve tüketmenin faydalarıyla ilgili makale okuyun.

Ceza yöntemi: EGER MEYVE YEMEZSEN 5₺ VER!

Eğer daha fazla gitar çalmak istiyorsanız;
-Gitar tutacağı alın ve gitarla birlikte gozunuzun önüne koyun.

Ceza yöntemi: EGER 3 GÜN GITAR CALMAZSAN 10₺ VER!

Eğer her sabah koşuya çıkmak istiyorsanız;
-Akşamdan eşofmanlarınızı giyip spor ayakkabilarinizi yatağınızın yanına koyun.

Yok işten gelince koşmak istiyorum diyorsanız
-Kapidan girince direk görebileceğiniz bir yere eşofman ve spor ayakkabılarınızı yerleştirin.

Ceza yöntemi: EĞER KOŞMAZSAN 20₺ PARA VER!

Sorarım size ey alfaloji ahalisi hangisi pratikte daha işe yarar,sürdürülebilir,verimli gözüküyor?

Daha fazla sağlıklı içecek tüketmek istiyorsanız;
-Dolabı kefir ve maden suları gibi içeceklerle doldurun düşünmeden otomatik bir şekilde tukettiginizi farkedeceksiniz belli bir süre sonra.(Alışkanlığın rayına oturduğunun göstergesi.)

Eğer her gün satranç oynamak istiyorsanız;
Telefonunuza uygulamasını indirin,
Sosyal medya ve diğer oyunları kaldırın
Böylece eğlenebileceğiniz tek şey satranç olacak.

Burada olay; işi normal yapılması gereken(nefes almak,su içmek kadar normal) bir hale getirmektir bu da çevre ve kültür değişikliği ile mümkün hale geliyor.

Ben, ek olarak yaptığım davranışların kaydını tutuyorum, bu da benim üzerimde sanki bir oyundaymışım da faydalı aktivite yaptıkça seviyem artıyormuşçasina bir içsel haz veriyor.

Yukarıda yazdığım aliskanliklari yıl sonuna kadar yapsanız bile büyük değişim elde edersiniz.

KÖTÜ ALIŞKANLIKLARDAN KURTULMAK İÇİN NE YAPACAĞIZ?;

Eğer televizyon izlemek istemiyorsan,çevreni değiştir;

Televizyonunu sat.
Televizyonun olmadığı ortamlarda daha çok takil.

Eğer oyun oynamak istemiyorsan,çevreni değiştir;

Konsolunu sat o parayla kendine yatırım yap.
Yada alternatif olarak satranç,sudoku gibi yararlı oyunlara merak sal.

Eğer sigara içmek istemiyorsan,çevreni değiştir;

Rehabilitasyon gruplarına katıl.
Eski arkadaş grubundan kurtul.
Sigara almamak için bütün paranı ebeveynlerine ver.(Deadline stratejisi , ceza degil)

Alkol,ot vs için aynı şekilde.

p*rno izlemek istemiyorsan,çevreni değiştir;

İnternet bağlantını kökten kes.
Dışarıda daha fazla vakit geçir.

Mastürbasyon yapmak istemiyorsan,çevreni değiştir;

Kız arkadaş edin,
Gününün çoğunu konfor alanının dışında geçir,
İşe gir vb.

///

Tabii ki bir şeyin pozitif yönünde ilerlemesi mümkünse negatif yönünde ilerlemesi de pekala mümkündür;

Eğer sigara bağımlısı olmak istiyorsanız;

-Sigara içen adamlarla takılın.
(Çocukların sigaraya başlamasının en büyük sebebi)

-Cebinizden sigara paketi eksik etmeyin.

Eğer alkol bağımlısı olmak istiyorsanız;

-Barlara sık sık gidin,
-Alkolik bir ev arkadaşı edinin.
-Dolabı alkollerle doldurun.

Bu anlattığım yöntemin tek başına;
İrade gücü (çoğu insanın dayanak noktası)
Ödül-ceza
Motivasyon

Ve diğer yöntemlerden daha etkili olduğunu şiddetle savunuyorum ve deneyimliyorum.

Bu arada ceza yöntemi sürdürülebilir değil Kuşçubaşı,
İnsanları sürekli denetleyemezsin,senin de yürütmen gereken bir evliliğin ve hayatın var.

Ayrıca insan;
Yalan söyler,
Kandırır,
Aldatır,
Güven olmaz insana...

Herkes kendisinin Big Brother' ı olmalı ama yukarıda savunduğum " çevre değiştirme stratejisi" yada " ideal alt kültürler oluşturmak " çok daha mantıklı geliyor bana,

Alfaloji böyle bir hizmet sunarsa çok daha güzel olur.

Enstrüman alt külturleri
Kitap okuma alt kültürleri
Dövüş sanatı alt kültürleri
Şiir okuma alt kültürleri
Vs

Forumda şu anda sadece set açmak için birileriyle buluşabiliyoruz benim gibi zamanını kadınlarla harcamak istemeyen ve insanlığa bir şeyler katmak için çabalayan insanlar için alt kanallar açılmalı.

Forum,yalnızca pua forumu olmamalı.

Forum şu anda ölü bir vaziyette yada en azından eskisi kadar canlı değil diyeyim.

Hayır hesanat işlerimizle değil ama oluşturduğumuz üst insanlarla ve ustalarla.
Rönesans benzeri bir etki oluşturabiliriz.

Senin de böyle bir hedef yatıyor aklında sanırım.

3-)Küçük başlamak,adım adım arttırmak

Eğer spor salonuna yazılsaydınız ve adam size başlar başlamaz ağır bir program verseydi muhtemelen deli olduğunu düşünüp oradan ayrılırdınız.

Peki neden kendi kendimize aynı şeyi yapıyoruz?

Daha önce düzenli okumamış insanlara 50 sayfa ile baslatiyoruz,

İngilizce bilmeyen adama temel kurmadan gramer öğretiyor,50 kelime ezberletiyoruz,

Disiplin oluşturmamış hayatında kızlarla konuşmamış adamı sete atıyoruz,

Küçük başlayın, bir eylemin kolaylığı ne kadar artarsa tüketmesi gereken enerji ve efor az olacağı için tamamlanması çok daha kolay olacaktır.(Beynin maksimum verim ilkesi)

Neden insanlar oyunlara ve sosyal medyalara bu kadar bağımlı sanıyorsunuz?
Çünkü kolay,efor gerektirmiyor ve zor bir işten elde edilecek zevki size anında yada birkaç dakika içinde sunuyor.
Sosyal medya newsfeed'inde aşağı doğru kaydırırken yarım saniyelik dopamin vuruşları elde edersiniz.

Küçük başlamak bu yüzden önemlidir;
Alışkanlığın momentumu için.

///

Baba baskısı iyi midir cidden?

---
Salzburg başpiskoposuyla yaptığı titiz bir pazarlığın ardından Leopold sonunda oğluna saray müzisyeni ve bestecisi olarak oldukça kazançlı bir iş buldu.
Ne var ki Wolfgang daha ilk başında kendini rahatsız ve huzursuz hissetti.Gençliginin neredeyse yarısını Avrupa'yı dolaşıp müziğin en önde gelen insanlarıyla tanışmakla,en unlu orkestralar dinlemekle geçirmişti ve şimdi tiyatro ve opera geleneği olmayan, Avrupa'nın müzik merkezlerinden uzakta bir taşra kendi olan Salzburg'da yaşamaya zorlanmıştı.

Başpiskopos adeta uşaklarından biriymiş gibu ona emirler yağdırıyordu.Wolfgang'ın yedi yıldır içinde kaynayan kırgınlık yüzeye çıktı.
(Wolfgang gibi hayatı kisa olan biri için 7 yıl çok önemli bir kayıptır.)
Yirmi beş yaşındaydı ve çok değerli zamanını yitiriyordu.

Babası ile başpiskopos ona engel oluyorlardı.

Salzburg'a dönme zamanı gelince hiç akla gelmeyen bir davranışla kentten ayrılmayı reddetti.Gorevinden azledilmesini istedi.
Başpiskoposun tarafını tutan babası oğluna geri dönmesini emredip yaptıklarının bağışlanacağını söyledi.Ama Wolfgang kararını vermişti : Yaşamının geri kalanını Viyana'da geçirecekti.

Babasıyla arasındaki sürtüşme kalıcı ve son derece acı vericiydi ama zamanının azaldığını ve ifade etmesi gerekenlerin çokluğunu hissederek,çocukluğunda sergilediğinden daha büyük bir yoğunlukla kendini müziğe adadı.Adeta tüm fikirleri çok uzun süredir bekliyormuş gibi müzik tarihinde eşi gorulmemis bir yaratıcılık patlaması yaşadı.

Kaynak; Mastery-Robert Greene
---
Eğer Charles Darwin babasının baskılarına ve sözlerine boyun eğseydi üniversitedeki profesörünün teklif ettiği araştırma gemisi Beagle'la asla yolculuğa çikmayacak ve babasının ona bulduğu iş olan kilise papazlığını yapıp, önemsiz biri olarak ölecekti ve türlerin kökeni adlı çalışma hiç ortaya çıkmayacaktı.

Bunun yerine Darwin geleneklere göre asilik ve serserilik yapıp gemiyle gitti,geri döndüğündeyse bizim tanıdığımız Darwin ortaya çıkmıştı.
---
1718 yılında Josiah Franklin,oğlu Benjamin'i Boston'da ailesinin bol kazanç getiren mum üretimi işine çırak olarak almaya karar verdi.
Yedi yıl çalışınca Benjamin'i işin başına geçirmeyi planlıyordu.
Fakat Benjamin eğer ona seçme hakkı vermezse kaçıp denizde çalışmakla babasını tehdit etti babası önceden bir oğlunu denizde kaybettiği için bu karara boyun eğdi ve Benjamin Franklin matbaada işe başladı.
---
Yani neymiş;

Babalar her zaman faydalı değildir,asilik(başka bir deyişle serserilik) her zaman kötü değildir.
---
ÖZET

Size 8 adet etkili stratejiyi madde halinde sunuyorum;

Faydalı olduğunu düsündüklerim/DENEYimlediklerim;

●Çevre değişikliği
●Kültür/Grup değişikliği
●Alternatif aliskanlik belirlemek(negatif olanlar için)
●Ölüm tarlası stratejisi
●Her insanda var olan gelişme ve öğrenme arzusunu tetiklemek
●Küçük başlayıp adım adım arttırmak
●Negatif aliskanliklar takip sistemi
●Pozitif aliskanliklar takip sistemi

Faydasız oldugunu düşündüklerim/DENEYimlediklerim;

- Motivasyon (Hepimiz insanız,kötü günlerimiz olacak ve o kötü günlerde motivasyonunuz yetmedigi için bozacaksınız alışkanlık süreçlerini)

- İrade (Bu konuda araştırma yapanlar iradenin kas gücüne benzediği tespitinde bulunmuştur.Bu kas öyle bir an gelecek ki sizi taşıyamayacak,buna yaslanamazsınız.)

- Ödül ceza sistemleri (Motivasyon 2.0)

Bu arada entrylerimi hakaret yada ego saldırısı olarak alırsanız amacından sapmış olur.
Burada bilgi edinmeye çalışıp birbirimizin deneyimlerinden faydalanıyoruz.

Saygılar.
 
KÖTÜ ALIŞKANLIKLAR LİSTEM

BIRAKILANLAR


Ekranlar;

Pornografik materyaller
Sosyal medyalar
Video oyunları
Televizyon
Haberler

Beslenme;

Kahve çeşitleri
Abur cuburlar
Kola çeşitleri
Şeker

Zihinsel;

Fanatizm (Siyâset,Futbol,Din vs.)
Duygusal yatırım yapmak
Planlarını anlatmak
Ne yaptığını anlatmak
Dert anlatmak
Mastürbasyon
Özür dilemek
Ertelemek
Tartışmak

BULAŞILMAYANLAR

Uyuşturucu maddeler
Kumar
Sigara
Alkol
Puro
Borç

Not: Ödül yada ceza kullanılmamıştır.
 
Son düzenleme:
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst