- Katılım
- 9 Nisan 2018
- Mesajlar
- 361
- Tepkime puanı
- 3,201
- Şehir
- Antalya
Aslında bizler gayet iyi biliyoruz ki harekete geçtiğimiz ve hedeflediğimiz şeyler hakkında bir şeyler yaptığımız taktirde hayatımızı değiştireceğiz. Şu an bulunduğu hayat şartlarından mutlu olmayıp da bu şartları değiştirmek isteyen kaç kişi vardır aramızda ? Eminim ki sayımız bir hayli fazladır.
Forumdaki birçok öneriyi okuyor, kadınlara nasıl yaklaşmanız gerektiği, kendinizi nasıl geliştirebileceğiniz ve hayatınızı nasıl değiştirebileceğinize yönelik forumda yazılıp çizilmiş bini aşkın yazıyı inceliyorsunuz. Fakat buna rağmen forumun istisnasız %95'lik bir kısmı burada yazılıp çizilenlerin zerresini dahi hayatına tatbik edip de uygulamaya dökemiyor. Fakat bu eylemsizlik hali forumda yazılanların kendi fikrilerine uymadığı gibi bir nedenden kaynaklanmıyor.
Çünkü bu eylemsizliğe sebep olan halet-i ruhiye "atalet" yahut "erteleme, savsaklama, tembellik" olarak tanımlanıyor.
Yalnızca forumdaki konular değil, bugün internetin nimetleri sayesinde birçok başarılı insan hayatlarını nasıl daha başarılı kıldıklarını ve bunu bizim de nasıl yapabileceğimizi anlatan içerikleri bizlerle paylaşıyor ve bizlere tavsiyelerde bulunuyorlar. E her şey artık bu kadar ulaşılabilirse o halde neden hala insanların çok çok ufak bir kısmı hariç geriye kalan kısım hala sefalet içerisinde hayatla mücadele etmeye devam ediyor ?
Çünkü harekete geçmiyoruz.
Haydi harekete geçtik diyelim, yahu var mı aramızda "kardeşim ben bir karar aldım ve o günden sonra hayatımı istediğim şekilde inşa ettim" diyebilen bir babayiğit ? Belki vardır, varsa da forumdaki sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Yani, mesele harekete geçmekte de değil. Mesele harekete geçmiş olan zihni bu hareketi devam ettirebilecek şekilde eğitmektir.
Yoksa harekete geçmek tek başına bir dayanak olmaz. Hiçbir zaman olmadı ve hiçbir zaman da olmayacak.
Mesela spor salonları daima kapasitelerinin üstünde kayıt oranlarını kabul ederler. Neden mi ? Çünkü bilirler ki spora yazılanların %30'u parayı verecek ama gelmeyecek, %50'si ilk ayın sonunda pes edecek ve geriye kalan sadece %20'lik bir dilim spora devam edecek. Burada da 80/20 Kuralı ya da bir diğer ismiyle Pareto İlkesini net bir şekilde görebiliriz. Spor salonunun %80'ini dolduran kısım müşterilerin yalnızca %20'lik bir kesimidir.
Hayatta da bu ilkenin yansımalarını görürüz. Herkes daha iyiyi elde etmek ister fakat acı gerçekler bize bunun maksimum %20'lik bir kesim tarafından gerçekleştirilebileceğini söylüyorlar. O halde bizim yapmamız gereken şey bu %20'lik kesime girmeyi başarabilmek ve hayatımızın iplerini elimize alabilmektir.
Elbette, bu öyle göründüğü kadar kolay değildir. Hem, göründüğü kadar kolay olsa şu an bu konuyu konuşmuyor olurduk çünkü nasıl kendimizi yöneteceğimiz, yeni alışkanlıklar kazanacağımız ve harekete geçeceğimiz konusu herkesin başarabildiği bir şey olurdu. Fakat gelin görün ki, bu herkesin yapabileceği bir şey değil, tam da bu nedenden dolayı mücadele etmeye devam ediyoruz.
Peki, bu %20'lik dilime girmeyi nasıl başarabiliriz ? Nasıl başarılı, maddi açıdan rahat, özgüvenli, disiplinli bir hayatın kapılarını aralayabiliriz ?
Düşünceleri yüzünden Yahudi cemaatinden kovulan meşhur filozof Baruch Spinoza'yı duydunuz mu hiç ? Muhtemelen aralarınızdan belki de bazıları bu düşünürün eserlerini okumuştur bile. Spinoza, insanın en temel iki içgüdüye sahip olduğunu ve bu iki içgüdünün bize dair her şeyi belirlediğini söylüyor; Keder ve Sevinç.
Bizi kederlendiren şeylerden uzaklaşır ve bizi sevindiren şeylere yakınlık duyar, onlara çekiliriz. Hayatımız da keder ve sevinç arasındaki mücadelede sürüp gider. Spinoza aslında bu fikrinde çok da yanlış değildi çünkü günümüzde psikoloji sahasında yapılan araştırmalar beyinde koca bir "ödül-ceza" mekanizması olduğunu ve kararlarımızın büyük bir çoğunluğunun bu mekanizma tarafından belirlendiğini ortaya koydu.
Havuç mu sopa mı ?
İşte bu mantık bizim hayatımızı yönlendirir, alışkanlıklarımızı belirler, kaderimizi yönetir.
Sonuçta, size zarar veren bir şeyden kaçınmanız ve onu gerçekleştirmeniz karşılığında size ödül veren bir şeye yakınlaşmanız gayet normal bir durum, değil mi ?
"Kötü şeyler yaparsan cehenneme gidersin"
"Kırmızı ışıkta durmazsan ya kaza yaparsın ya da ceza yersin"
"Ödevini yapmazsan arkadaşlarınla oynayamazsın"
"Sobaya dokunursan elin yanar"
ya da...
"İyi işler yaparsan cennete girersin"
"Trafik ışıklarına uyarsan topluma örnek olursun"
"Ödevlerini yaparsan arkadaşlarınla oynayabilirsin"
"Sobayı ısınmak için kullanabilirsin"
Yani, gördüğünüz üzere ödül-ceza sistemi başta dinlerde olmak üzere hayatın neredeyse her yerinde hakimiyetini sürdürmeye devam etmektedir çünkü mevcut medeniyeti inşa etmiş olan biz Homo Sapiensler bizzat ödül ve ceza sistemi tarafından daimi bir şekilde denetlemeye tabii tutulmaktayız.
Fakat, ortada bir sorun var.
21.yüzyılda yaşayan kuşaklar olarak bizler maalesef birçok ödül tarafından kuşatılmış durumdayız. Ee, bunun neresi kötü olabilir ki ? Birçok ödülün bulunması bizi daha mutlu yapmaz mı ? Eğer çevrenizin bir Disneyland gibi olması sizi gerçekten mutlu ediyorsa o halde bu yazıyı okumayı burada sonlandırıp kendinizi Tanrı tarafından kutsanmış biri olarak görebilirsiniz. Zira insanların büyük bir çoğunluğu bu ödül yağmurundan pek de faydalı çıkmıyor.
Eskiden insanlar bir eylemde bulundukları zaman bu eylemlerinin karşılığı olarak bir ödül elde ederlerdi. Ödül sistemi de zaten binlerce yıl boyunca bu şekilde evrilmiştir. Eğer senden isteneni yaparsan karşılığında bir ödül elde edersin. Yapmazsan da ya hiçbir şey elde etmezsin ya da ceza alırsın.
Fakat günümüzün kapitalist dünyasında çevremiz aslında hak etmediğimiz ödüller tarafından donatılmış durumdadırlar. Örneğin pornografi ve oyun sektörü belki de bu forumdaki üyelerin en çok başına bela olan ücretsiz ödüllerin başında gelmektedirler. Bunda da elbette ki kapitalist kuruluşların ve şirketlerin sinsi planlarının rolü olduğu unutulmamalı. Hiçbir eylemde bulunmadan ödül elde etmeye başlayan beyinlerimiz deyim yerindeyse afallamış durumdadır. Bu da herhangi bir konuda başarı sağlayıp da ödül elde ettiğimizde aktif hale gelen dopamin hormonlarımızı ve bu hormonların bağıntısı olan dopamin reseptörlerini ciddi anlamda yıpratmaktadır.
Yani, artık eskisine kıyasla ödül sistemi pek de işe yaramıyor.
Çünkü size sunulan şey karşılığında bir eylem gerçekleştirmeniz isteniyorsa siz bunu yapmak yerine size ücretsiz ve eyleme gerek duyulmadan verilen ödülleri tercih ediyorsunuz. Şimdi anladınız mı neden o k*çınızı sandalyeye yerleştirip de derslerinize, projelerinize çalışıp iyi bir iş çıkartmak yerine yatağınıza yayılıp da Netflix izlediğinizi ya da arkadaşlarınızla buluşup eğlendiğinizi ?
Beyniniz artık kapitalist düzenin esareti altına girmiş durumda. Ödül sistemleriniz günden güne daha da yıpranıyor.
Peki, isterseniz bu noktadan sonra ödül sisteminize yeniden hakim olmak için mücadele edebilirsiniz. Eğer bu kararı verdiyseniz bu noktada da sizinle yollarımız ayrılıyor zira ben sizlere başka bir yöntem önereceğim; Ceza Sistemini Devreye Sokmak.
Evet, kapitalist sistem ödül sistemini kendi çıkarları için bozmayı başardı fakat ne mutlu ki ceza sistemi üzerinde pek de bir güce sahip olamadı. Sonuçta "Netflix'i ufacık bir ücret karşılığında dilediğince izleyebilirsin" demek varken neden çıkıp da "Netflix izlemezsen seni öldürürüz" desinler ki ? Elbette ki ödül sistemini uyarmak daha mantıklı bir seçenek. Ceza sistemi ise üzerinde en az oynanabilen sistemdir, tabi ki diktatör rejimlerin halkları hariç.
Bundan dolayı, değerli forum sakinleri, sizlerle yeni bir maceraya başlıyoruz.
Ceza sistemini devreye sokabileceğimiz bir grup kuracağız ve bu grupta birtakım kurallar olacak. Uzun süredir bu grup için düşüncelerimi toparlamakta ve planlamalar yapmaktaydım. Nihayet grupla ilgili tüm planları zihnimde oturttum ve artık sizlerin de huzuruna çıkmaya hazırdır. Üstelik, umarım ki, bu grup sayesinde birçok yardıma muhtaç insana da bizzat forum adına destekte bulunma şansı elde edeceğiz.
Yani, hem kendi hayatımızı istediğimiz hale getireceğiz hem de bu süreçte grubun sistemi sayesinde yardıma muhtaç olan insanların bu zor zamanlarda ellerinden tutacağız Alfaloji ahalisi olarak. Bir taşla iki kuş!
Evet, birçok ceza türü mevcuttur fakat cezaların belki de en hoşnutsuz olanı ve kaçılmaya çalışılanı "para"dır. Neden o kırmızı ışıkta durursun güzel kardeşim ? Ya da neden hız sınırının 80 olduğu yerde 80'nin yukarısına çıkmayı pek de göze almazsın ? Çünkü devlet babanın senin kulağını çekip ceza olarak da cebindeki paralardan birkaç tutam almasını istemezsin.
Bundan dolayı da sana denileni yapar ve kırmızı ışıkta bekler, 80 km olan yerde 80'nin yukarısını çok da zorlamazsın.
Günümüzün kapitalist toplumunda hava solusan bile para ödemen gerekiyorken böyle bir vaziyette bir de üstüne kullanman gereken paranın elinden alınması kadar sinir eden bir durum yoktur. Yani, para cezasından mümkün olduğunca kaçarız ve bize söylenileni yaparız.
Öyleyse biz de aç gözlü olan bu egomuzu en sevmediği noktadan yani para konusundan vuracağız ve korkutacağız.
Şöyle düşünün; bir arkadaşınız size dese ki "günde 50 sayfa kitap okuyacaksın". Ne derdiniz ? Muhtemelen ya reddeder ya da "tamam" deyip birkaç gün devam eder ve ardından vazgeçerdiniz. Haydi bir de şimdi şu senaryoyu düşünün; aynı arkadaşınız size geliyor ve "günde 50 sayfa kitap oku, aksi taktirde ceza olarak 50 TL ver". İşte böyle bir durumda ne yapardınız ? Belki ilk birkaç gün diretir ve okumazdınız fakat her seferinde cebinizden o güzelim 50'lik banknotların çıktığını gördükçe içiniz giderdi ve nihayet teslim bayrağını çeker ve size denileni yapardınız.
Havuç mu sopa mı ?
İşte bizim sistemimiz de aynen böyle çalışacak. Elbette ki gruba katılmak isteyenlere grubun kuralları ve talimatnamesi detaylı bir şekilde paylaşılacak fakat genel geçer bir şekilde anlatmak gerekirse;
1) Her üye minimum 2 alışkanlık belirlemek mecburiyetindedir.
2) Her üye en az 66 gün boyunca seçtiği bu 2 alışkanlığı her gün tekrarlamalıdır (Alışkanlıkların ortalama otomatikleşme süreleri dikkate alınmıştır).
3) Alışkanlığını tekrarlamayan üye kendi belirlediği ve minimum 10 TL olan ceza bedelini ödemekle yükümlüdür.
4) Alışkanlığını artarda 3 kere gerçekleştirmeyen üyenin alışkanlık süreci sıfırlanır ve en baştan başlar.
5) Ceza olarak toplanan paralar gruptan seçilecek bir başkan ve 2 denetmen gözetiminde grup üyelerinin de onayı alınarak belirlenmiş olan yardıma muhtaç kişilere gıda yardımı, giysi yardımı, eğitim bursu vb. şeklinde değerlendirilir.
Elbette ki kurallar bu kadar kısa değiller ve 20'ye yakın kuralı bizzat kendim üstünde uzunca süre düşünerek ve planlamalar yaparak geliştirdim. Dediğim üzere, aramıza katılmak ve hem kendi hayatını hem de yardıma muhtaç olan insanların hayatını değiştirmek isteyenlere zaten daha detaylı olarak bilgilendirme yapacağım ilerleyen zamanda.
Belki de bu proje Alfaloji ailesi olarak forumumuzun en güçlü ve hayat değiştiren projesi olacaktır ve forumumuzun ismi insani yardımlarla da anılmaya başlanarak her birimizin payının olduğu bu proje gurur kaynağımız haline gelecektir.
Unutmayın ki alışkanlıklarınız her gün tekrar ettiğiniz eylemlerdir ve eğer ki her gün tekrar ettiğiniz eylemleri değiştirirseniz hem düşünce yapınızı değiştirir hem de buna binaen hayatınızı baştan aşağı değiştirme şansını elde edersiniz. Bu tarih boyunca da hep böyle olmuştur ve böyle olmaya da devam edecektir. Düşünmek yetmez, eyleme geçmek gerekir. Eyleme geçmek yetmez, eylemi devamlı kılmak gerekir. Eylemi devamlı kılmak yetmez, hayatı değiştirmek gerekir.
Biliyorum, uzunca bir konu oldu sizler için de. Bundan dolayı daha da fazla uzatmayacağım konuyu. Projemize ve projemiz için kuracağımız ekibe dahil olmak isteyenler özelden benimle iletişime geçebilirler.
Konuyu Aristotales'in meşhur bir sözüyle sonlandırıyor ve hepinize iyi forumlar diliyorum!
Forumdaki birçok öneriyi okuyor, kadınlara nasıl yaklaşmanız gerektiği, kendinizi nasıl geliştirebileceğiniz ve hayatınızı nasıl değiştirebileceğinize yönelik forumda yazılıp çizilmiş bini aşkın yazıyı inceliyorsunuz. Fakat buna rağmen forumun istisnasız %95'lik bir kısmı burada yazılıp çizilenlerin zerresini dahi hayatına tatbik edip de uygulamaya dökemiyor. Fakat bu eylemsizlik hali forumda yazılanların kendi fikrilerine uymadığı gibi bir nedenden kaynaklanmıyor.
Çünkü bu eylemsizliğe sebep olan halet-i ruhiye "atalet" yahut "erteleme, savsaklama, tembellik" olarak tanımlanıyor.
Yalnızca forumdaki konular değil, bugün internetin nimetleri sayesinde birçok başarılı insan hayatlarını nasıl daha başarılı kıldıklarını ve bunu bizim de nasıl yapabileceğimizi anlatan içerikleri bizlerle paylaşıyor ve bizlere tavsiyelerde bulunuyorlar. E her şey artık bu kadar ulaşılabilirse o halde neden hala insanların çok çok ufak bir kısmı hariç geriye kalan kısım hala sefalet içerisinde hayatla mücadele etmeye devam ediyor ?
Çünkü harekete geçmiyoruz.
Haydi harekete geçtik diyelim, yahu var mı aramızda "kardeşim ben bir karar aldım ve o günden sonra hayatımı istediğim şekilde inşa ettim" diyebilen bir babayiğit ? Belki vardır, varsa da forumdaki sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Yani, mesele harekete geçmekte de değil. Mesele harekete geçmiş olan zihni bu hareketi devam ettirebilecek şekilde eğitmektir.
Yoksa harekete geçmek tek başına bir dayanak olmaz. Hiçbir zaman olmadı ve hiçbir zaman da olmayacak.
Mesela spor salonları daima kapasitelerinin üstünde kayıt oranlarını kabul ederler. Neden mi ? Çünkü bilirler ki spora yazılanların %30'u parayı verecek ama gelmeyecek, %50'si ilk ayın sonunda pes edecek ve geriye kalan sadece %20'lik bir dilim spora devam edecek. Burada da 80/20 Kuralı ya da bir diğer ismiyle Pareto İlkesini net bir şekilde görebiliriz. Spor salonunun %80'ini dolduran kısım müşterilerin yalnızca %20'lik bir kesimidir.
Hayatta da bu ilkenin yansımalarını görürüz. Herkes daha iyiyi elde etmek ister fakat acı gerçekler bize bunun maksimum %20'lik bir kesim tarafından gerçekleştirilebileceğini söylüyorlar. O halde bizim yapmamız gereken şey bu %20'lik kesime girmeyi başarabilmek ve hayatımızın iplerini elimize alabilmektir.
Elbette, bu öyle göründüğü kadar kolay değildir. Hem, göründüğü kadar kolay olsa şu an bu konuyu konuşmuyor olurduk çünkü nasıl kendimizi yöneteceğimiz, yeni alışkanlıklar kazanacağımız ve harekete geçeceğimiz konusu herkesin başarabildiği bir şey olurdu. Fakat gelin görün ki, bu herkesin yapabileceği bir şey değil, tam da bu nedenden dolayı mücadele etmeye devam ediyoruz.
Peki, bu %20'lik dilime girmeyi nasıl başarabiliriz ? Nasıl başarılı, maddi açıdan rahat, özgüvenli, disiplinli bir hayatın kapılarını aralayabiliriz ?
Düşünceleri yüzünden Yahudi cemaatinden kovulan meşhur filozof Baruch Spinoza'yı duydunuz mu hiç ? Muhtemelen aralarınızdan belki de bazıları bu düşünürün eserlerini okumuştur bile. Spinoza, insanın en temel iki içgüdüye sahip olduğunu ve bu iki içgüdünün bize dair her şeyi belirlediğini söylüyor; Keder ve Sevinç.
Bizi kederlendiren şeylerden uzaklaşır ve bizi sevindiren şeylere yakınlık duyar, onlara çekiliriz. Hayatımız da keder ve sevinç arasındaki mücadelede sürüp gider. Spinoza aslında bu fikrinde çok da yanlış değildi çünkü günümüzde psikoloji sahasında yapılan araştırmalar beyinde koca bir "ödül-ceza" mekanizması olduğunu ve kararlarımızın büyük bir çoğunluğunun bu mekanizma tarafından belirlendiğini ortaya koydu.
Havuç mu sopa mı ?
İşte bu mantık bizim hayatımızı yönlendirir, alışkanlıklarımızı belirler, kaderimizi yönetir.
Sonuçta, size zarar veren bir şeyden kaçınmanız ve onu gerçekleştirmeniz karşılığında size ödül veren bir şeye yakınlaşmanız gayet normal bir durum, değil mi ?
"Kötü şeyler yaparsan cehenneme gidersin"
"Kırmızı ışıkta durmazsan ya kaza yaparsın ya da ceza yersin"
"Ödevini yapmazsan arkadaşlarınla oynayamazsın"
"Sobaya dokunursan elin yanar"
ya da...
"İyi işler yaparsan cennete girersin"
"Trafik ışıklarına uyarsan topluma örnek olursun"
"Ödevlerini yaparsan arkadaşlarınla oynayabilirsin"
"Sobayı ısınmak için kullanabilirsin"
Yani, gördüğünüz üzere ödül-ceza sistemi başta dinlerde olmak üzere hayatın neredeyse her yerinde hakimiyetini sürdürmeye devam etmektedir çünkü mevcut medeniyeti inşa etmiş olan biz Homo Sapiensler bizzat ödül ve ceza sistemi tarafından daimi bir şekilde denetlemeye tabii tutulmaktayız.
Fakat, ortada bir sorun var.
21.yüzyılda yaşayan kuşaklar olarak bizler maalesef birçok ödül tarafından kuşatılmış durumdayız. Ee, bunun neresi kötü olabilir ki ? Birçok ödülün bulunması bizi daha mutlu yapmaz mı ? Eğer çevrenizin bir Disneyland gibi olması sizi gerçekten mutlu ediyorsa o halde bu yazıyı okumayı burada sonlandırıp kendinizi Tanrı tarafından kutsanmış biri olarak görebilirsiniz. Zira insanların büyük bir çoğunluğu bu ödül yağmurundan pek de faydalı çıkmıyor.
Eskiden insanlar bir eylemde bulundukları zaman bu eylemlerinin karşılığı olarak bir ödül elde ederlerdi. Ödül sistemi de zaten binlerce yıl boyunca bu şekilde evrilmiştir. Eğer senden isteneni yaparsan karşılığında bir ödül elde edersin. Yapmazsan da ya hiçbir şey elde etmezsin ya da ceza alırsın.
Fakat günümüzün kapitalist dünyasında çevremiz aslında hak etmediğimiz ödüller tarafından donatılmış durumdadırlar. Örneğin pornografi ve oyun sektörü belki de bu forumdaki üyelerin en çok başına bela olan ücretsiz ödüllerin başında gelmektedirler. Bunda da elbette ki kapitalist kuruluşların ve şirketlerin sinsi planlarının rolü olduğu unutulmamalı. Hiçbir eylemde bulunmadan ödül elde etmeye başlayan beyinlerimiz deyim yerindeyse afallamış durumdadır. Bu da herhangi bir konuda başarı sağlayıp da ödül elde ettiğimizde aktif hale gelen dopamin hormonlarımızı ve bu hormonların bağıntısı olan dopamin reseptörlerini ciddi anlamda yıpratmaktadır.
Yani, artık eskisine kıyasla ödül sistemi pek de işe yaramıyor.
Çünkü size sunulan şey karşılığında bir eylem gerçekleştirmeniz isteniyorsa siz bunu yapmak yerine size ücretsiz ve eyleme gerek duyulmadan verilen ödülleri tercih ediyorsunuz. Şimdi anladınız mı neden o k*çınızı sandalyeye yerleştirip de derslerinize, projelerinize çalışıp iyi bir iş çıkartmak yerine yatağınıza yayılıp da Netflix izlediğinizi ya da arkadaşlarınızla buluşup eğlendiğinizi ?
Beyniniz artık kapitalist düzenin esareti altına girmiş durumda. Ödül sistemleriniz günden güne daha da yıpranıyor.
Peki, isterseniz bu noktadan sonra ödül sisteminize yeniden hakim olmak için mücadele edebilirsiniz. Eğer bu kararı verdiyseniz bu noktada da sizinle yollarımız ayrılıyor zira ben sizlere başka bir yöntem önereceğim; Ceza Sistemini Devreye Sokmak.
Evet, kapitalist sistem ödül sistemini kendi çıkarları için bozmayı başardı fakat ne mutlu ki ceza sistemi üzerinde pek de bir güce sahip olamadı. Sonuçta "Netflix'i ufacık bir ücret karşılığında dilediğince izleyebilirsin" demek varken neden çıkıp da "Netflix izlemezsen seni öldürürüz" desinler ki ? Elbette ki ödül sistemini uyarmak daha mantıklı bir seçenek. Ceza sistemi ise üzerinde en az oynanabilen sistemdir, tabi ki diktatör rejimlerin halkları hariç.
Bundan dolayı, değerli forum sakinleri, sizlerle yeni bir maceraya başlıyoruz.
Ceza sistemini devreye sokabileceğimiz bir grup kuracağız ve bu grupta birtakım kurallar olacak. Uzun süredir bu grup için düşüncelerimi toparlamakta ve planlamalar yapmaktaydım. Nihayet grupla ilgili tüm planları zihnimde oturttum ve artık sizlerin de huzuruna çıkmaya hazırdır. Üstelik, umarım ki, bu grup sayesinde birçok yardıma muhtaç insana da bizzat forum adına destekte bulunma şansı elde edeceğiz.
Yani, hem kendi hayatımızı istediğimiz hale getireceğiz hem de bu süreçte grubun sistemi sayesinde yardıma muhtaç olan insanların bu zor zamanlarda ellerinden tutacağız Alfaloji ahalisi olarak. Bir taşla iki kuş!
Evet, birçok ceza türü mevcuttur fakat cezaların belki de en hoşnutsuz olanı ve kaçılmaya çalışılanı "para"dır. Neden o kırmızı ışıkta durursun güzel kardeşim ? Ya da neden hız sınırının 80 olduğu yerde 80'nin yukarısına çıkmayı pek de göze almazsın ? Çünkü devlet babanın senin kulağını çekip ceza olarak da cebindeki paralardan birkaç tutam almasını istemezsin.
Bundan dolayı da sana denileni yapar ve kırmızı ışıkta bekler, 80 km olan yerde 80'nin yukarısını çok da zorlamazsın.
Günümüzün kapitalist toplumunda hava solusan bile para ödemen gerekiyorken böyle bir vaziyette bir de üstüne kullanman gereken paranın elinden alınması kadar sinir eden bir durum yoktur. Yani, para cezasından mümkün olduğunca kaçarız ve bize söylenileni yaparız.
Öyleyse biz de aç gözlü olan bu egomuzu en sevmediği noktadan yani para konusundan vuracağız ve korkutacağız.
Şöyle düşünün; bir arkadaşınız size dese ki "günde 50 sayfa kitap okuyacaksın". Ne derdiniz ? Muhtemelen ya reddeder ya da "tamam" deyip birkaç gün devam eder ve ardından vazgeçerdiniz. Haydi bir de şimdi şu senaryoyu düşünün; aynı arkadaşınız size geliyor ve "günde 50 sayfa kitap oku, aksi taktirde ceza olarak 50 TL ver". İşte böyle bir durumda ne yapardınız ? Belki ilk birkaç gün diretir ve okumazdınız fakat her seferinde cebinizden o güzelim 50'lik banknotların çıktığını gördükçe içiniz giderdi ve nihayet teslim bayrağını çeker ve size denileni yapardınız.
Havuç mu sopa mı ?
İşte bizim sistemimiz de aynen böyle çalışacak. Elbette ki gruba katılmak isteyenlere grubun kuralları ve talimatnamesi detaylı bir şekilde paylaşılacak fakat genel geçer bir şekilde anlatmak gerekirse;
1) Her üye minimum 2 alışkanlık belirlemek mecburiyetindedir.
2) Her üye en az 66 gün boyunca seçtiği bu 2 alışkanlığı her gün tekrarlamalıdır (Alışkanlıkların ortalama otomatikleşme süreleri dikkate alınmıştır).
3) Alışkanlığını tekrarlamayan üye kendi belirlediği ve minimum 10 TL olan ceza bedelini ödemekle yükümlüdür.
4) Alışkanlığını artarda 3 kere gerçekleştirmeyen üyenin alışkanlık süreci sıfırlanır ve en baştan başlar.
5) Ceza olarak toplanan paralar gruptan seçilecek bir başkan ve 2 denetmen gözetiminde grup üyelerinin de onayı alınarak belirlenmiş olan yardıma muhtaç kişilere gıda yardımı, giysi yardımı, eğitim bursu vb. şeklinde değerlendirilir.
Elbette ki kurallar bu kadar kısa değiller ve 20'ye yakın kuralı bizzat kendim üstünde uzunca süre düşünerek ve planlamalar yaparak geliştirdim. Dediğim üzere, aramıza katılmak ve hem kendi hayatını hem de yardıma muhtaç olan insanların hayatını değiştirmek isteyenlere zaten daha detaylı olarak bilgilendirme yapacağım ilerleyen zamanda.
Belki de bu proje Alfaloji ailesi olarak forumumuzun en güçlü ve hayat değiştiren projesi olacaktır ve forumumuzun ismi insani yardımlarla da anılmaya başlanarak her birimizin payının olduğu bu proje gurur kaynağımız haline gelecektir.
Unutmayın ki alışkanlıklarınız her gün tekrar ettiğiniz eylemlerdir ve eğer ki her gün tekrar ettiğiniz eylemleri değiştirirseniz hem düşünce yapınızı değiştirir hem de buna binaen hayatınızı baştan aşağı değiştirme şansını elde edersiniz. Bu tarih boyunca da hep böyle olmuştur ve böyle olmaya da devam edecektir. Düşünmek yetmez, eyleme geçmek gerekir. Eyleme geçmek yetmez, eylemi devamlı kılmak gerekir. Eylemi devamlı kılmak yetmez, hayatı değiştirmek gerekir.
Biliyorum, uzunca bir konu oldu sizler için de. Bundan dolayı daha da fazla uzatmayacağım konuyu. Projemize ve projemiz için kuracağımız ekibe dahil olmak isteyenler özelden benimle iletişime geçebilirler.
Konuyu Aristotales'in meşhur bir sözüyle sonlandırıyor ve hepinize iyi forumlar diliyorum!