11 Ekim 2020 Pazar
Değerli dostlarım. Daha önce söylemediysem Antalyada yaşıyorum. Pazar günü antalyada oldukça ılıman bir akşam üzeriydi. Semtimizde bir kahve dükkanında kuzenimle buluşmak için evden çıktım. Evden çıkarkenki yaşadığım stresi size tarif edemem. Aynanın karşısında utançtan yüzüme dahi bakamıyor, yüzümün tüm detayları bana olabildiğince çirkin geliyordu. Sanki her şey yazışma üzerinde çok daha iyi gibiydi. Ne olurdu sanki tüm ilişkiler telefondan yürüse. Ne olurdu birbirimizi hiç görmesek ve tüm sohbetleri sohbet gruplarında gerçekleştirsek. Nereden çıkmıştı bu buluşma, şart mıydı lanet olsundu. Fakat olan olmuştu ve artık tüm hazırlığımı yaptım, üstümü başımı en güzel şekilde topladım. Berbere zaten gitmiştim. Bilemiyorum psikolojik mi ama sanki 1 haftada bir kaç kilo zayıflamış gibi hissediyordum bile. Kendimi, kendime bu buluşmaya bir amaçla gitmediğimi telkin ederek sakinleştirebildim. Oraya gidecek sadece iki sosyal insanla tanışacaktım. Onlara kendimi beğendirmek için zaten gitmiyordum. Onlar beni bu dünyanın içerisine sokacak sadece iki anahtar görevi görüyordu. Ama her şeye rağmen bu anahtarlar da birer kızdı. Ve ben daha önce hiç bir kızla konuşmadım! Lanet olsun!
Semtimizin herkesçe malum kahvecisinde kuzenimden önce gelerek oturup olacakları beklemeye başladım. Nihayet kuzenim gelmişti. O geldiğinde inanılmaz rahatladım. Yüzüm kıpkırmızı olmuştu ve rahat nefes bile alamıyordum. Nihayet geldi ve oturmuştu. Erkek erkeğe muhabbet ederken o kadar rahatlamama rağmen hala zor soluk alabiliyordum. Aklımda yine zihnimi kemiren vesveseler dolanıyordu. Ne vardı böyle erkek erkeğe sohbet etsek. Nereden çıkmıştı bu değişim tufanı. Erkek erkeğe bu kadar rahat takılırken huzurumu bozmaya çok mu gerek vardı. Tam olarak derdim neydi. Kafamda bu sorular beynimi tırmalarken bir yandan da kuzenimle sohbet ediyordum. Ve o an geldi. Kuzenimin telefonu çaldı. Kuzenim olduğumuz yeri tarif etti. - O an zaman benim için donmuş gibiydi. Nabzımın atışlarını kulak zarlarımın arkasında hissediyordum. Bütün bedenim buz kesti. Napmam gerekiyordu. Hayatımda ilk kez bir kızla konuşacaktım. Bir kız geldiğinde ne yapılırdı? Ayağa kalkılır mıydı? Tokalaşmam gerekir miydi? Yoksa o saçma yanak yanağa değdirme hareketini yapmam mı lazımdı? Giriş cümlem ne olacaktı. Hiç tanımadığım bir kıza ne diyebilirdim? Hoşgeldin? Evet bu güzel. Naber desem abes mi kaçar? Evet evet, hoş geldin iyidir, sade ve basit. Arkasında hiç bir anlam da taşımıyor, sadece hoşgeldin. Dur! Bir dakika, ama ben zaten artık arkamda bir kaç anlam taşımak istemiyor muydum? Neyse zaten melise yürümeyecektim kanka olacaktım, hoşgeldin desem yeterdi. -
Bütün bunlar zihninden 1 saniyeyle geçip gitti. Hemen melis geldi. Kuzenimle tokalaştı. Bana baktı. Elini uzattı. Benim onca hesaplamama rağmen o çok sıradan bir şekilde selam dedi. Oturdu. Selam dedim. -tanrım ya aleyküm selam deseydim, aptal ucuz kurtuldun- kuzenimle sohbet etmeye başladılar. Yüzüme sanki her şeye hakimmişim gibi bir ifade almaya çabalıyordum. Elim ayağım titriyordu. Bir kız bana selam demişti...
Sandalyede mıh gibi oturuyordum. Kuzenim beni unutmuştu. Melisin gözleri... efsunlanmış gibiydim. Sanki gözleri galaksi gibi ışıl ışıldı. Sürekli bir yıldız kayıyor gibi geliyordu. Yemyeşil parlak gözler... kendime gelmem gerekiyordu. Amacım onu kazanmak değil onunla arkadaş olmaktı. Tabi tüm bunları kuzenim ondan gizlemişti. Bu sırlar aramızdaydı. Kendime geldiğimde sohbetin ortasındaydım. Ne konuşacağımı bilemedim. Sadece evet ve hayır diyordum. Kız erkek ilişkilerini sadece filmlerde ve kitaplarda görmüştüm. Oralarda böyle ilerlemiyordu. Melisin kendine güvenen her gülüşünde maffoluyor ezikliğimi en derin şekilde hissediyordum. Nasıl bu kadar özgüvenli olabiliyordu. Onu tabi ki benim gibi ezikler etkileyemezdi. Bu iş tabi ki kendine güvenen ve atletik erkeklerin işiydi. Bu masada napıyordum. Kalkıp gitse miydim? Telefonum çalsa, özür dileyip kalkıp gitsem? Kuzenim olanları anlatır mıydı?
Melis arkadaşının gelemeyeceğini anlattı. Arkadaşına tüküreyim, aklıma bile gelmemişti ki! Kalbim param parça olacaktı. Onun bir arkadaşı olduğunu bile unutmuştum. Kuzenim bana ara ara kontrol bakışları atıyordu ve zaman zaman “dimi?” Gibi paslar da veriyordu. Bu pasların hepsini hı hıığ diyerek kaçırmıştım. Karşımda nasıl birisi vardı böyle. Acaba bön bön mü bakıyordum?
Kahvelerimizi elimize alıp sahilde yürümeye karar verdik. Melis yanıma geçti. Kuzenim en sağda ben en soldaydım. Yapayalnızdım. Yanımda hiç tanımadığım bir insan. Boyu omuzlarıma geliyordu. Oracıkta ona sarılsam ve sonra, sonra hiç bir şey olmasa, zaman dursaydı keşke.
Ee napıyorsun ...(felix) dedi. Ona bomboş olduğumu zamanımı oyun oynayarak geçirdiğimi anlattım. Hangi oyun oynadığımı sordu. Farketmez dedim. Sen oynar mısın dedim. Hayır dedi. Peki dedim. Arkadaşın yoksa trileçeyi nerede yiyeceğiz dedim. Güldüm. Güldü. Sonraya artık dedi. Sen yapsana dedim. Güldü. Güldüm. Ayrıldık
Kuzenimle kaldım. Bir kelime dahi etmiyordum. Bana bakıp noldu dedi. Melis dedim, ne acayip bir kız bu. Ne o ? Dedi. Hoşlandın mı? Galiba dedim.
Durdu. Oracıkta bakıştık. Kuzenim bana, Melisle ilgili bir beklentiye sakın girmemem gerektiğini, henüz kızları tanımadığım için önüme çıkan ilk kıza atladığımı, melisin kankası olduğunu, böyle bir hayale kapılırsam sonuçlarının iyi olmayacağını, sabırsız davranmamam gerektiğini söyledi. Yoksa ona aşık mısın dedim. Boş yapma dedi. Onu orada bırakıp eve yürüdüm.
Eve yaklaşırken telefonumu çıkardım. Kilitli ekrana baktım. Bir mesaj vardı. Melis yazıyordu. “Kahve için teşekkürler” kahveyi ben almıştım, numaramı da o...