Alfaloji Forum

Sitemizde şu anda bakım yapılmaktadır. Üyelik istekleri ve konular bakım sonrasında onaylanacaktır.

Filmlerin sizi yapmaya koşulladığı 8 berbat ilişki hatası

Katılım
24 Şubat 2020
Mesajlar
208
Tepkime puanı
257
Şehir
İstanbul
İlişkiler ve birliktelik konusundaki hemen hemen tüm beklentilerimizi Hollywood belirliyor. Problem şu ki bu filmler aşkın nasıl bir şey olduğu konusunda kafamıza absürt fikirler sokuyorlar. Bu fikirler ise oldukça aptalca kararlar vermemize neden olarak aslında çok iyi olabilecek ilişkileri mahvediyorlar.
Burada Hollywood’un ilişkilerimizi nasıl baltaladığını, 8 maddede inceleyeceğiz. Önce uyaralım : Burada duyacaklarınız arkadaşlarınız, aileniz ve İnstagram tarafından pompalanan geleneksel romantik propagandaya aykırı şeyler olacak. Umarım burada okuyacaklarınız, sizi aşkı “roller coaster” bir şekilde yaşamaktan kurtaracak.

#1 – Filmler bizi duygusal kalite yerine duygusal yoğunluk yaşamaya programlıyorlar.
Hollywood tipi romantizmin doğası bipolardır. Filmlerde romantizm -10’dan +10’a bir ölçekte salınıp durur. Hollywood tipi romantizm ekstrem uçlarda yaşanır.
Mesela Beauty & The Beast filmini ele alalım. The Beast Belle için önce korkunçtur ve onu kaçırır. Ama daha sonra o güzel danslarını ederler, aşkları için savaşırlar ve en sonunda bir araya gelirler.
The Notebook filminde Noah ve Allie önce aşktan deli divane olurlar ama sonra yoğun acı çekerek ayrılırlar ve tonlarca dramadan sonra yeniden bir araya gelirler. Filmde Ellie ile Noah’ın birbirlerine vurdukları ama daha sonra sarılıp deliler gibi öpüşmeye başladıkları sahne bunu çok güzel özetliyor.
Fakat bu konuda en büyük suçlu Twilight serisi. Filmde bu tür gel-gitler o kadar çok ki sayamazsınız. Bütün seri aşırı takıntılı aşk doruklarından, karakterlerin birbirlerinden ayrı kalınca içine düştükleri intihara meyilli depresyon uçlarında gider gelir.
Bu liste uzatılabilir ama ana fikir şu: Filmlerde ilişkileri pozitif deneyimler değil drama yönetir. Aşk filmleri, ilişkilerde talihin dramatik şekilde yön değiştirmesi üzerinedir.
Adaletli davranalım. Bu saçmalık Hollywood’dan çok eskiye gidiyor. Dünyanın en bilinen romantik hikayesi olan Romeo ve Juliet’i ele alalım. Bu hikaye, birbirlerini sadece 5 gündür tanıyan 13 yaşında iki çocuğun, birlikte olamayacaklarını anlayınca intihar etmeye karar vermesiyle biter.
Filmlerin etkisi ile bilinçsiz bir şekilde aynı bipolar / roller coaster ilişkilerin peşinde koşup, istikrarlı bir şekilde iyi olan ilişkileri istemiyor olabilirsiniz. Öyle ki ilişkide drama yoksa aşk da yoktur masalına inanıyor olabilirsiniz. Ama aslında dramasız bir ilişki yaşamayı hedeflerseniz, daha mutlu olursunuz.
İkinci madde ise partnerimizi nasıl bulduğumuzla alakalı. Başkaları sizi ne kadar sıkıcı, yavan ve arıza görürse görsün:

#2 Filmler, mükemmel insanın, sizin derinlerinizde yatan gerçek kişiyi görüp size mucizevi bir şekilde ilgi duyacağı masalını anlatıyorlar.
Fifty Shades of Gray filmini ele alalım. Filmde 27 yaşında kendi başına milyoner olmuş yakışıklı bir iş adamı, kendisi ile röportaj yapmaya gelen sosyal arızalı üniversite öğrencisine özel bir ilgi duymaya başlar. The Girl Next Door filminde ise roller değişir: Güzeller güzeli ve anı yaşayan Daniella, birgün kelimenin tam anlamı ile Matthew’un kapısında belirir ve onu deli maceralara sürükler. Matthew ile ilgili ilgi çekici tek bir şeyin bile olmamasına rağmen.
Burada fantezi şudur: Siz kendinizle ilgili hiçbir şeyi değiştirmeseniz bile, hayalinizdeki erkek / kadın sizin kolunuzdan tutup sizi sihirli bir hayata çekecektir. Ama gündelik hayattan biliyoruz ki eğer siz sıkıcı ve asık suratlı bir insansanız ve anı yaşayan, eğlenceli ve başarılı bir insanla birlikte olmak istiyorsanız, gereken çabayı gösterip öyle bir insan olmak zorundasınız. Aksi takdirde böyle bir insanlarla yollarınız kesiştiğinde, onlar sizi görmeyeceklerdir bile.
Filmlerde göreceğiniz bir başka saçmalık da:

#3 – İlk Görüşte Aşk
Kahramanlar birbirlerini ilk defa görürler, zaman durur, havaii fişekler uçuşur, cennet kapıları açılır, kuşlar cıvıldar, vs. Bu saçmalığın her versiyonunda (Twilight, The Little Mermaid, The Notebook, vs.) karşılaşılan kişi, gerçek olamayacak kadar güzeldir. Bu da aslında ilk görüşte aşkın uzun süreli aşktan ziyade, cinsel arzudan ibaret olduğunu gösterir.
Bu bizi gerçek hayatta gelip geçici cinsel çekimi aşk ile karıştırmaya iter. Filmlerdeki gibi arkadaşlarımızın mantıklı tavsiyelerini görmezden gelir, hedeflerimizi ve değerlerimizi “aşk” uğruna feda ederiz. Bu tür filmlere eşlik eden çekici müziklere kapılıp kendinizi aptal yerine koymayın. Henüz tanımadığınız birine sulu ve hayran gözlerle bakıp “aşık” olmak romantiktir değildir, yüzeyseldir ve sizin hayatınız boyunca yanınızda olmuş arkadaş ve ailenize karşı haksızlık etmenize neden olur.
İlk görüşte aşk saçmalığına inanmanın bir yan etkisi, hayır cevabını kabul etmemektir. Bu da 4. maddemiz:

#4 – Hollywood tipi aşk, reddedilmeyi kabul etmeyerek kanıtlanır.
The Notebook filminde Noah Allie’yi sadece birkaç saniye görmüş olmasına rağmen onu dansa davet eder. Allie o gün biriyle beraberdir ve Noah’ı reddeder. Ama Noah hayır cevabını kabul etmez. Allie onunla buluşmayı kabul etmezse, intihar edeceği tehditleri savurur. Sonunda Noah kendini öldürmesin diye teklifine evet dedikten sonra Noah’ı doğal olarak görmezden gelir. Ama Noah onu sokakta takip eder ve onu buluşmaya ikna etmeye çalışır.
Bunlar, arıza ve yapışkan tacizci davranışlarıdır. Ama biz bunun birçok filmde romantize edildiğini görürürüz.
Bazen reddetmek, reddedenin kendisinden iyi bir partner olmayacağını söylemesi ile olur. No Strings Attached filminde Natalie Portman’ın Ashton Kutcher’u reddettiği gibi. Portman açık bir şekilde Kutcher ile romantik bir ilişkiyle ilgilenmediğini sinyalliyor.
Portman : “Neden gidip kendine seni üzmeyecek bir kız bulmuyorsun?”
Kutcher : “Çünkü seni seviyorum.”
Tabii ki bu romantik senaryo, Kutcher’ın reddedilmeyi kabul etmemesini emreder zira sonuçta hayırdan anlamayan kazanacaktır. Bütün Twilight filminde Edward Collins’in çekiciliğinin bir kısmı daha başından kendisinden iyi bir partner olmayacağını söylemesidir.
Gerçek hayatta kendinize bir iyilik yapın. Biri size kendilerinden iyi partner olmayacağını, ilişkiye hazır olmadığını ya da sizinle romantik olarak ilgilenmediğini söylediğinde, bu sözlerine inanın ve peşlerinden koşmayın.
Tabii ki her ilişkide problemler çıkacaktır. Filmlerde bu problemlerin deli saçması bir şekilde çözülmesi bizim 5. maddemiz.

#5 – Problemi çözmek için büyük ve talep edilmemiş hediyeler vermek
The Notebook filminde Noah Allie ile ikisi de 17 yaşındayken sadece bir yaz boyunca çıkıyor. Ondan sonra 10 yıl ayrı kalıyorlar. Sonra Noah Allie’yi bir daha görüyor ve onun mükemmel nişanlısı ile oldukça mutlu olduğuna şahit oluyor.
Noah bunun üzerine Allie’yi yeniden kazanmak için, ikisinin de ilk defa milli oldukları evi birebir yeniden inşaa ediyor! Senaryo emrettiği için bu tabii ki işe yarıyor ve ikisi de hayatlarının sonuna kadar mutlu bir şekilde yaşıyorlar.
Aynı şekilde kız arkadaşı ile yeniden bir araya gelmek için John Kushack kafasının üzerinde bangır bangır teyp çalıyor ve hiçbir şey demiyor. Crazy Stupid Love filmindeki gibi herkesin önünde göstere göstere aşk ilanları, bu filmlerde sık rastlanan bir şey.
Burada iki problem var: Filmler siz biriyle ilişkiyi bitirdikten sonra o kişi abartı aşk ilanları yaparsa onunla birlikte olmayı gözden geçirmelisiniz mesajı veriyor. Oysa filmler, bu tür abartı şeylerde oldukça başarılı insanların, gündelik hayatta ilişkiye renk ve neşe katan şeylerden tamamen mahrum olabileceklerini göz ardı ediyorlar.
İkinci problem de filmler bizi, basit ama içten bir özürü kabul etmeyen partnerlerin peşinde koşmaya itiyorlar. Böylece belki bu partnerin büyük bir hediye ya da hareket görene kadar ilişkiyi rehin aldığını anlamamızı engelliyorlar.
Eğer partneriniz sizi affetmiyorsa, Hollywood stili cafcaflı hediye ve hareketler yerine, bir kere içten özür dileyip ondan sonra ona ihtiyacı olan zaman ve ayrılığı verin.

#6 – Hollywood’a göre halihazırda ilişki içinde olan birinin peşinde koşmak romantiktir.
Ve bu tür ilişkiler kesinlikle başarısız olmazlar. Bunu Titanik filminde, Wedding Crashers filminde ve daha az romantik bir şekilde Casino Royale filminde gördük.
Wedding Singer filminde Adam Sandlers’ın Drew Berrymore’a evliliğinden yardım etmesi gerekirken o düğünü alaşağı etmesi olayı daha da kötü bir hale getiriyor.
Bu filmlerde ilişkileri yıkmanın getirdiği her türlü ahlaki yargılama, diğer partneri iflah olmaz bir g*t olarak resmetmektir. Wedding Crasher filmi, Zach’i lise zorbası götün bir karikatürü olarak gösteriyor. Aldatan, kendini bir şey sanan bir g*t.
Ama burada mesele sadece ilişkiye çomak sokmak değil. Gözünüzün önünde ilişkisine (sizin için bile olsa) ihanet edebilen biri ile güvene dayalı bir ilişki yaşamanız çok zordur. Dışarda o kadar bekar insan varken, ilişki içinde birine odaklanmak, yokluk zihniyetini kuvvetlendirmekten başka bir işe yaramaz.

#7 – Acı çekmek, bağımlılık ve kendini feda etmek aşkın göstergeleridir.
Aslına bakarsanız filmlerde bunlar aşkı test eden şeylerdir. Knight’s Tale filminde Joseline, William’ın aşkını kanıtlaması için ard arda duello kaybetmesi için ısrar eder. Bunun sonucunda da William, yürüme yeteneğini kaybedecek şekilde yaralanır.
Twilight filmine göre bir ilişkinin gerçek olduğunu anlamanın yolu, o ilişkiden sonra derin acı çekmektir. Yeni yetme Bella, Edward terk ettikten sonra aylarca depresyona girer.
Frozen filmindeki kızkardeş sevgisi bile kendi hayatını feda etmeye hazır olmakla tanımlanır.
Bu senaryolardaki ortak şey, aşkın acı ile ispatlanmasıdır. Eğer bu dolmayı yerseniz, ilişkilerde bu saçmalığı yaratmaya çalışırsınız. Hem kendiniz hem de partneriniz için, “aşkını ispatlamak” uğruna acı çekme “fırsatları” yaratırsınız.
Ama aşkın başka bir tanımı var :Kabul etmek, zevk, eğlence ve beraber gelişmek. Aşk o kadar dönüştürücü olabilir ki, ilişki bittiğinde iki tarafta daha iyi, daha mutlu ve daha olgun olabilir.
Aşk aynı zamanda iki tarafın birbirine bağımlılığından daha pozitif bir şekilde tanımlanabilir. Diğer insan hayatınızdan çıkarsa hayatınızın anlamı kalmaz saçmalığı ile tanımlanmak zorunda değil. Ama tabii ki böyle bir aşk, filmleri sürükleyen dramatik salınımlar yaratmaz o nedenle de filmlerde pek görmeyiz.
Bu da bizi filmlerin en büyük günahına getiriyor. Birçok filmde, şarkıda ve romanda işlenen çok ciddi bir problem bu.

#8 – Romantik bir ilişki, hayatın problemlerinin yegane çözümüdür.
Filmler bize romantik bir ilişkimiz yokken (ya da yoksa) yarım ve yapayalnız olduğumuzu söyler. Jerry Maquire filminde Henry’nin (Tom Cruise) romantik sahnesinde dediği gibi:
“Sen …. beni … tamamlıyorsun.”
Filmlere haksızlık etmeyelim, bir konuda haklılar. Herkesin hayatında eksik olan bir şey var. Ama buna çözüm illa romantizm değil. Aslında bu filmler daha temel parçaları görmezden gelirler. Mesela aile genellikle aşağılanır. Herkül, kendisine çoğunlukla yalan söyleyen ve manipule eden bir kadın için ailesine sırtını çevirir.
Ariele henüz tek kelime etmediği Prens Eric ile sadece 3 gün geçirdikten sonra ailesini terk eder.
Arkadaşlar da aynı şekilde görmezden gelinir ya da romantik aşk için feda edilebilecek aptallar olarak resmedilirler.
Romantik ilişkiler kötü şeylerdir demiyorum. Tam tersi, mükemmel olabilirler. Ama bu filmlerdeki kahramanların, aile ve arkadaşlarını aşk için feda etmeye dünden hazır olmaları, aşkın en önemli derslerinden birine ihanettir: uzun süredir bildiğimiz insanlarla aramızdaki ilişkileri iyileştirip düzeltebilir.
Bunun yerine Hollywood aile ve arkadaşlarımızı sevip, affedip anlamak yerine, sürekli olarak yeni bir özel insan arama peşindedir.
Ama aile ve arkadaşların ötesinde, filmlerde her zaman göz ardı edilen bir gerçek var. İnsanın kendisini sevmesi, mutlu bir hayat ve ilişkinin temelidir.
Yani sizi tamamlaması için başkasına bağımlı olmak yerine, romantik partnerinizden devşirmek üzere koşullandığınız sevgi ve saygıyı kendi kendinize verin.
Kendi başınıza olsanız da yalnız olmamayı öğrenin.
Başka biriyle birlikte değilken bile tam olmayı öğrenin.
Bu sizi, spesifik bir insana duyduğunuz arzu ile aşk acısı çekmek gibi romantizmin oldukça dar bir yorumundan kurtaracaktır. Ve sizi aşkın daha az romantik ama kalp ısıtan bir versiyonuna açacaktır.
“Eğer bakarsanız, aşkın her yerde olduğunu göreceksiniz.” Hugh Grant, 4 Düğün Bir Cenaze
Sizi tamamen güvende hissettiren ve başkalarına çekici görünmenizi sağlayan içsel özgüvene yolculuk tabii ki zaman ve çaba ister. Ama bu zaman ve çabaya değer. Sadece sizin hiç çaba harcamadan harika ilişkilere, aileye, arkadaşlıklara ve iş yaşamına sahip olmanızı sağlacağı için değil, aynı zamanda yalnızken bile kendinize güvenmenizi sağlayacağı için değer.
Kaynak: 8 TERRIBLE Dating Mistakes Movies Push You To Make
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst