- Katılım
- 23 Temmuz 2018
- Mesajlar
- 208
- Tepkime puanı
- 1,037
- Şehir
- Ankara
Selamlar genç kurtlar. Selamlar olgun milfler. Selamlar muhittin ağabey. Uzun zamandır buralarda yoktum doğrudur. Ve bu konuda beni topa tutabilirsiniz. Ama şunu bilin ki büyük sebeplerim vardı. Hala bile size zaman ayırıp yazıyor olmamdan anlayın ki size değer veriyorum. Ve yazacaklarım bitmedi. Biterse ben bitti derim zaten. Çoğu kişi forumu bırakmış? Hayırdır oğlumm ne diyünle değişik?? Ben bırakmadan nereye lan. Çabuk toplanın bunu ne zaman okur ve görürsen çabuk toplan. Sen sen evet sen anladın demek istediğimi
Çok fazla işe girip çıkmıştım o dönem. Sultanın gidişi ile dağılmıştım. Biçare idim. İçten içe tüm kızlarda onu arıyordum. Elbette o zamanlar hiç bir şey bilmeden kızlarla yine tanışıyordum. Ama bu ne derece sağlıklı olurdu siz daha iyi bilirsiniz.. Tanıştığım her kızda sultanı arıyordum. Onun merhametini onun sevgisini onun şefkatini. Fakat bulamıyordum. O derece ona alışmıştım ki. Yokluğu gün be gün içime oturuyordu. Sanki bir parçamı kaybetmiş gibi hissediyordum. Ama insan oğlu nelere alışmaz ki değil mi? Ona da alışıldı. Zorda olsa alışıldı. Artık öyle bir alışıyor ki insan duygusuzlaşıyorsun. Tepki veremez hale geliyorsun. Düşün ki aşırı komik bir olay oldu. Her aklına geldiğinde gülesin geliyor. Bunu sonsuz loop alsan beyninde. O etki giderek azalır. İşte ayrılıkta böyle bir şey. O gidince her şey azaldı. Onu düşündükçe her şey azaldı. Her seferinde bir parçası gitti. Derken bir gün tamamen bitti içimde. Ama bu anlattığım dönemlerde bitmemişti. (Dikkatinizi çekerim)
Vodafone'da çalışmaya başlamıştım. Birden bire sektör değiştirerek kendimi bambaşka bir iş kolunda bulmuştum. Okul desen zaten iyice kopmuştum ve ilgimide çekmiyordu. 2 üniversite kazanmıştım ama okumamıştım. Birisi bilgisayar mühendisliği (Gazi üniversitesi), Sonrasında annemin ısrarı ile farklı bir dal seçip Eskişehir üniversitesi (Bankacılık) ikisini de okumadım. Okul bana göre bir yer değil. Sistem bana göre bir yer değil. Kalıplar bana göre bir yer değil. Aylık maaş bana göre bir yer değil. Ben hep kalıpların dışında olmuşumdur.
Vodafone'da 25 katlı dev bir kulenin 23. katında dev bir ofisimiz vardı. Ankaranın mükemmel manzarası ayaklarınızın altında olurdu. Yerde yanlış hatırlamıyorsam Tepe Prime 'dı galiba. Adını unuttuğum 10/7 'lik seksi bir sekreter vardı. Bendeki farklılığı hissediyordu. Ama o zamanlar tecrübe ve bilgi birikimi bakımından sıfır olduğumdan onda küçük etki yaratsam da ilerisini getirememiştim. Her zaman rakipler vardır unutmayın. İş arkadaşım ibrahim de benim o zaman ki tecrübemin 20 kat ilerisinde idi. Ve tahmin edebileceğiniz gibi sekreteri o kaptı.
Ben o dönemlerde sürekli çalıştığımdan kızlara fazla zaman ayıramıyordum. Telkinlere de son sürat devam ediyordum. İçimde bir şeyler değişiyor ve dış dünyama bu yansıyordu. Sekreterin ilgi verip benim bilgisizliğim ile sıçmam buna örnektir. Demek ki telkin tek başına yetmiyordu. Buna bilgi ve tecrübe de gerekliydi.
O zamanlar bunu çok düşünüp kadınlarla başarılı erkekleri araştırdım. Konular konuyu açtı. Önce salak kızların yazdığı sayfaları okuduktan sonra bunlardan bir bok olmayacağını anlayıp daha düzgün bilgiler aradım. Salakça tüm yazıları okuyup kapattım. Derken inci sözlükte 'Bunu çok sık yapmam ile tanıştım' Sene 2013 olması lazım. TCMA bana Alfalık bilincini ve ilişkileri ilk aşılayan insandı. Anlattığı çoğu şey kendi çıkarları üzerine manipülasyon ve gerçek dışı olsa da içinde görmesini bilene kocaman gerçek vardı. (Bunu yalnızca tecrübe sahibi insanlar anlar)
TCMA okuduktan sonra. Benim gerçeklik algım değişti. Bildiğiniz kızlar tarafından fark ediliyordum. Sanki kızlar sizle aynı dalga boyuna girip gel bana diyorlardı. Sanki biz bir safi düşünceydik ve düşünceler eşitlenince ancak gelebilirsin diyorlardı. Sanki ben onların bir parçası idim ve gel tamamla diyorlardı. Yüzüne bakılmayan okyanusun herkes yüzüne bakar olmuştu. Okynanus dikkat çekiyordu. İçimden sürekli ben mükemmelim, Ben değerliyim. Ben alfayım. Diye otohipnoz ve pozitif telkin ile kendimi kodluyordum.
Bu da dış dünyama yansıyordu. Ama TCMA yazısının etkisi kısa sürmüştü. 2 Gün sonra etkileri sönmüştü. Ama bende kalıcı olarak bıraktığı şey bilinçaltını anlamamdı. Nasıl çalıştığını anlamamdı. Neye inanırsan gerçeğin o olurmuş. O yüzden inançlarımı lehime çevirdim. İstediğim gibi inşa ettim.
Bir sürü kızla tanışıyordum. Ama hepsi internet üzerinden idi. Çünkü gerçeğe hala cesaret edemiyordum. Ondanda şöyle bir şey fark etmiştim. Pareto ilkesini fark etmeden uyguladığımı. Ben işten dolayı kızlara zaman ayıramaz ve ilgisiz kalırdım. Bunu gören kız daha fazla gelirdi. Zamanımın sadece %20'sini onlara ayırırdım. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.
Pareto ilkesi (80-20 kuralı, önemli azın yasası ve etken seyrekliliği ilkesi olarak da bilinir), çoğu olay için, etkilerin kabaca %80'inin etkenlerin %20'sinden kaynaklandığını belirtir.[1][2] İş yönetimi düşünürü Joseph Juran bu ilkeyi önermiş ve İtalya'daki arazilerin yaklaşık %80'inin, nüfusun %20'sine ait olduğunu gözleyen İtalyan ekonomist Vilfredo Pareto'nun adıyla isimlendirmiştir.[2]
İş dünyasında yaygın bir kuraldır; örn. "satışların %80'i müşterilerin %20'sinden gelir."
Matematiksel olarak, yeterince fazla sayıda katılımcının paylaştığı bir şey olması durumunda, her zaman 50 ile 100 arasında öyle bir k sayısı olacaktır ki %k, %(100-k) katılımcı tarafından paylaşılmış olsun. k, eşit dağılım olan 50'den, az sayıda katılımcının kaynakların neredeyse tamamına sahip olduğu 100'e kadar değişebilir. 80 sayısı ile ilgili özel bir durum yoktur fakat çoğu sistemde dağılımda dengesizliğin orta noktası olan bu civarda bir k değeri görülür.
Pareto ilkesi, Vilfredo Pareto tarafından ortaya konulmuş Pareto verimliliği ile sadece yüzeysel olarak ilgilidir. Pareto her iki kavramı da nüfustaki gelir ve zenginlik dağılımı bağlamında geliştirmiştir.
Çok fazla işe girip çıkmıştım o dönem. Sultanın gidişi ile dağılmıştım. Biçare idim. İçten içe tüm kızlarda onu arıyordum. Elbette o zamanlar hiç bir şey bilmeden kızlarla yine tanışıyordum. Ama bu ne derece sağlıklı olurdu siz daha iyi bilirsiniz.. Tanıştığım her kızda sultanı arıyordum. Onun merhametini onun sevgisini onun şefkatini. Fakat bulamıyordum. O derece ona alışmıştım ki. Yokluğu gün be gün içime oturuyordu. Sanki bir parçamı kaybetmiş gibi hissediyordum. Ama insan oğlu nelere alışmaz ki değil mi? Ona da alışıldı. Zorda olsa alışıldı. Artık öyle bir alışıyor ki insan duygusuzlaşıyorsun. Tepki veremez hale geliyorsun. Düşün ki aşırı komik bir olay oldu. Her aklına geldiğinde gülesin geliyor. Bunu sonsuz loop alsan beyninde. O etki giderek azalır. İşte ayrılıkta böyle bir şey. O gidince her şey azaldı. Onu düşündükçe her şey azaldı. Her seferinde bir parçası gitti. Derken bir gün tamamen bitti içimde. Ama bu anlattığım dönemlerde bitmemişti. (Dikkatinizi çekerim)
Vodafone'da çalışmaya başlamıştım. Birden bire sektör değiştirerek kendimi bambaşka bir iş kolunda bulmuştum. Okul desen zaten iyice kopmuştum ve ilgimide çekmiyordu. 2 üniversite kazanmıştım ama okumamıştım. Birisi bilgisayar mühendisliği (Gazi üniversitesi), Sonrasında annemin ısrarı ile farklı bir dal seçip Eskişehir üniversitesi (Bankacılık) ikisini de okumadım. Okul bana göre bir yer değil. Sistem bana göre bir yer değil. Kalıplar bana göre bir yer değil. Aylık maaş bana göre bir yer değil. Ben hep kalıpların dışında olmuşumdur.
Vodafone'da 25 katlı dev bir kulenin 23. katında dev bir ofisimiz vardı. Ankaranın mükemmel manzarası ayaklarınızın altında olurdu. Yerde yanlış hatırlamıyorsam Tepe Prime 'dı galiba. Adını unuttuğum 10/7 'lik seksi bir sekreter vardı. Bendeki farklılığı hissediyordu. Ama o zamanlar tecrübe ve bilgi birikimi bakımından sıfır olduğumdan onda küçük etki yaratsam da ilerisini getirememiştim. Her zaman rakipler vardır unutmayın. İş arkadaşım ibrahim de benim o zaman ki tecrübemin 20 kat ilerisinde idi. Ve tahmin edebileceğiniz gibi sekreteri o kaptı.
Ben o dönemlerde sürekli çalıştığımdan kızlara fazla zaman ayıramıyordum. Telkinlere de son sürat devam ediyordum. İçimde bir şeyler değişiyor ve dış dünyama bu yansıyordu. Sekreterin ilgi verip benim bilgisizliğim ile sıçmam buna örnektir. Demek ki telkin tek başına yetmiyordu. Buna bilgi ve tecrübe de gerekliydi.
O zamanlar bunu çok düşünüp kadınlarla başarılı erkekleri araştırdım. Konular konuyu açtı. Önce salak kızların yazdığı sayfaları okuduktan sonra bunlardan bir bok olmayacağını anlayıp daha düzgün bilgiler aradım. Salakça tüm yazıları okuyup kapattım. Derken inci sözlükte 'Bunu çok sık yapmam ile tanıştım' Sene 2013 olması lazım. TCMA bana Alfalık bilincini ve ilişkileri ilk aşılayan insandı. Anlattığı çoğu şey kendi çıkarları üzerine manipülasyon ve gerçek dışı olsa da içinde görmesini bilene kocaman gerçek vardı. (Bunu yalnızca tecrübe sahibi insanlar anlar)
TCMA okuduktan sonra. Benim gerçeklik algım değişti. Bildiğiniz kızlar tarafından fark ediliyordum. Sanki kızlar sizle aynı dalga boyuna girip gel bana diyorlardı. Sanki biz bir safi düşünceydik ve düşünceler eşitlenince ancak gelebilirsin diyorlardı. Sanki ben onların bir parçası idim ve gel tamamla diyorlardı. Yüzüne bakılmayan okyanusun herkes yüzüne bakar olmuştu. Okynanus dikkat çekiyordu. İçimden sürekli ben mükemmelim, Ben değerliyim. Ben alfayım. Diye otohipnoz ve pozitif telkin ile kendimi kodluyordum.
Bu da dış dünyama yansıyordu. Ama TCMA yazısının etkisi kısa sürmüştü. 2 Gün sonra etkileri sönmüştü. Ama bende kalıcı olarak bıraktığı şey bilinçaltını anlamamdı. Nasıl çalıştığını anlamamdı. Neye inanırsan gerçeğin o olurmuş. O yüzden inançlarımı lehime çevirdim. İstediğim gibi inşa ettim.
Bir sürü kızla tanışıyordum. Ama hepsi internet üzerinden idi. Çünkü gerçeğe hala cesaret edemiyordum. Ondanda şöyle bir şey fark etmiştim. Pareto ilkesini fark etmeden uyguladığımı. Ben işten dolayı kızlara zaman ayıramaz ve ilgisiz kalırdım. Bunu gören kız daha fazla gelirdi. Zamanımın sadece %20'sini onlara ayırırdım. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.
Pareto ilkesi (80-20 kuralı, önemli azın yasası ve etken seyrekliliği ilkesi olarak da bilinir), çoğu olay için, etkilerin kabaca %80'inin etkenlerin %20'sinden kaynaklandığını belirtir.[1][2] İş yönetimi düşünürü Joseph Juran bu ilkeyi önermiş ve İtalya'daki arazilerin yaklaşık %80'inin, nüfusun %20'sine ait olduğunu gözleyen İtalyan ekonomist Vilfredo Pareto'nun adıyla isimlendirmiştir.[2]
İş dünyasında yaygın bir kuraldır; örn. "satışların %80'i müşterilerin %20'sinden gelir."
Matematiksel olarak, yeterince fazla sayıda katılımcının paylaştığı bir şey olması durumunda, her zaman 50 ile 100 arasında öyle bir k sayısı olacaktır ki %k, %(100-k) katılımcı tarafından paylaşılmış olsun. k, eşit dağılım olan 50'den, az sayıda katılımcının kaynakların neredeyse tamamına sahip olduğu 100'e kadar değişebilir. 80 sayısı ile ilgili özel bir durum yoktur fakat çoğu sistemde dağılımda dengesizliğin orta noktası olan bu civarda bir k değeri görülür.
Pareto ilkesi, Vilfredo Pareto tarafından ortaya konulmuş Pareto verimliliği ile sadece yüzeysel olarak ilgilidir. Pareto her iki kavramı da nüfustaki gelir ve zenginlik dağılımı bağlamında geliştirmiştir.