Alfaloji Forum

Sitemizde şu anda bakım yapılmaktadır. Üyelik istekleri ve konular bakım sonrasında onaylanacaktır.

Hukuk Devleti- 1.İfade Özgürlüğü

Katılım
9 Nisan 2019
Mesajlar
33
Tepkime puanı
59
Şehir
Konya
Hukuk devletinden bahsedebilmek için öncelikle ifade özgürlüğü kavramı üzerinde durulmalıdır.

ifade özgürlüğü, kişilerin, kamu önünde basın aracılığıyla, eleştirel biçimde, içerisinde yaşadıkları toplumda devlete karşı söz söyleyebilme hakkıdır. Bu hakkın çok geniş bir şekilde anlaşılması gerekir.

Bugün batıda uygulanan modern hukukun merkezinde bireyin var iken, Mezopotamya ve civarında uygulanan hukuk türlerinin ve devlet biçimlerinin merkezinde birey değil, cemaat vardır. Bu coğrafyadaki toplumlarda haklardan değil, görevlerden bahsedilir. Bu görevler tanrıdan gelir. İslam düşüncesi açısından bakıldığında, insan, Allah’ın yeryüzündeki temsilcisidir. İnsan, Allah’ın dediklerini yaptığı sürece insandır; fakat dediklerinin dışına çıktığı zaman, ‘’belhüm adal’’ yani hayvanlardan daha aşağı bir konuma düşer.

Mezopotamya havzasında en büyük, en kutsal şey devlettir. Bu devlet din aracılığıyla kurulur ve korunur. Bu nedenle kişinin haklarından bahsedilmez ve ifade özgürlüğü diye bir şeye de ihtiyaç yoktur.

Avrupa’ya bakıldığında, ifade özgürlüğü temel olarak dine karşı ortaya çıkmıştır. Çünkü dinin Avrupa’da bir bilgi iddiası, bazı şeylerin doğruluğu ve yanlışlığı konusunda bir iddiası vardır. İfade özgürlüğü işte bu iddialara karşı ortaya çıkmıştır.

Hukuk devletinin çekirdek kavramlarına ilk defa antik yunanda rastlanmıştır. Antik yunanda bugünkü şekliyle olmasa da demokrasi bir dönem uygulanmış ve bu uygulama mülk sahibi yurttaş erkeklerle sınırlı kalmıştır. Antik yunanda demokrasi uygulaması olmasının sebebi, o dönemde burjuvazi oluşumunun görülmesidir. Hukuk devleti ve demokrasinin oluşumu için gereken şartlardan biri orta sınıfın yükselişidir. Yani mülk sahibi bir sınıfın ortaya çıkması gerekir.
Tekrar Mezopotamya’ya döndüğümüzde, Mezopotamya’da mülk sahibi olunamaz. Çünkü mülk Allah’ındır. Bugün de dahil olmak üzere, bu coğrafyada devlet hiçbir zaman kendi dışında bir güç odağının inşasına izin vermez.

Antik yunanda Aristoteles, Platon gibi kişiler devlet üzerine yani siyaset felsefesi üzerine düşünürlerken, doğuda bu felsefe üzerinde düşünen olmamış, öğütler üzerinden bir düşünce şekli gelişmiştir. Örneğin Farabi’nin El Medinetül Fazıla eseri, hükümdara öğütler içeren bir eserdir. Bu öğütler zalim olma, adaletli ol, halkını koru gibi öğütlerdir; fakat dikkat edilirse bunlar birer temennidir. Yani hükümdar bunları yapmadığı takdirde hiçbir şey olmaz. Bu nedenle böyle bir ortamda ifade özgürlüğüne ihtiyaç duyulmamıştır.
Antik yunanda ise ifade özgürlüğünün izleri görülmektedir. Çünkü antik yunanda özgürlük bir üst değer olarak ortaya çıkmıştır. Özgürlüğün bir üst değer olarak ortaya çıkmasının sebebi ise, antik yunanda doğudaki kadar güçlü bir devletin olmayışıdır. Bilindiği üzere antik yunanda site denilen küçük devletler vardır. Bu küçük devletlerin güçsüz olması, kişilerin özgürlüğünü mümkün kılacak bir boşluk meydana getirmiştir.

Genel geçer, herkesin kabul ettiği doğruları söylemek ifade özgürlüğü kapsamına girmez. Çünkü bu tür şeyleri söylemek için böyle bir özgürlüğe ihtiyaç yoktur. Herkesin yaşasın kral dediği yerde siz de yaşasın kral derseniz, burada ifade özgürlüğüne gerek yoktur. İfade özgürlüğü genel geçer doğruları, dini inançları, siyaseti, siyasetçileri eleştirebilmek için vardır. İfade özgürlüğü farklı olanı söyleyebilmeyi mümkün kılacak olan şeydir.


İfade özgürlüğü ile söylenen şeyin doğru olması gerekmez. Zira ifade özgürlüğünden itibaren artık doğruluğun bir kriteri yoktur. Oysa ki eski toplumlarda doğruluğun kriteri din, hükümdar, gelenek vb. idi. Bu kriterlere uygun konuşulduğunda, aynı zamanda doğru da konuşulurdu; fakat modernliğin temel özelliklerinden bir tanesi de, doğruluk kavramının göreceleşmesidir. Yani her şeyin ölçüsü insan olmuştur. Artık doğruluklar vardır, doğruluk yoktur.

İfade özgürlüğü ile söylenen şeyin doğru olması gerekmediği gibi, ifade özgürlüğünün birtakım sınırları da vardır. İfade özgürlüğü fiziksel şiddet boyutuna ulaşmamalıdır. Örneğin birisine yumruk atmak ifade olarak değerlendirilir; fakat ifade özgürlüğü kapmasına girmez. Medeniyet, kişinin, kendisine söven karşısındakine saldırmadığı zaman başlamıştır. Bu durum kişinin bireysel şiddet içgüdüsünü bastırmasıyla da alakalıdır. 16. yüzyıl yani mutlak devletlerin kurulmasından itibaren 20. yüzyıla kadar gelen süreç, bireyin kendi şiddet güdüsünü kontrol altına almayı öğrenmesi sürecidir. Bu süreçte, şiddet, bireyler arası bir durum olmaktan çıkıp devlet tekeline verilmiştir.

Kant, Aydınlanma makalesinde aklın kamusal kullanımı ve aklın özel kullanımı diye bir ayırma yapar. Aklın kamusal kullanımı, kişinin toplum karşısında medya organları aracılığıyla toplumu ilgilendiren bir konuda, siyaset hakkında söz söyleyebilme hakkıdır.
Kant’ın makalesinde aydınlanma nedir, nasıl başlar: Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını gösteremeyen insanda aramalıdır.
Benim yerine düşünen bir kitabım, vicdanımın yerini tutan bir adamım, perhizim ile ilgilenerek sağlığım için karar veren bir doktorum oldu mu, zahmete katlanmama hiç gerek kalmaz artık.
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst