Alfaloji Forum

Sitemizde şu anda bakım yapılmaktadır. Üyelik istekleri ve konular bakım sonrasında onaylanacaktır.

Makyavelizm

Ben Makyavelist adamım arkadaş, kendimi bildim bileli bu ekolün daimi bir takipçisi oldum.

Peki nedir Makyavelizm ? Ağdalı sözlük anlamlarını bir kenara atarsak, Makyavelizm "hayatta kalmak için ne gerekiyorsa onu yap" felsefesidir. 16.yüzyılın parçalara bölünmüş ve bir kaosu andıran İtalyasında yaşamış Niccolo Machiavelli abimiz bu kurtlar sofrasında hayatta kalabilmek için "her şey mübahtır" görüşü öncülüğünde bu ekolü kuruyor ve bu yaklaşımını Makyavelizmin başucu kitabı olan meşhur "Prens" adlı eserinde detaylıca açıklıyor.

Yani, bu felsefenin adamıysan yeri geldiğinde elini kirletmekten çekinmeyecek, hayatta kalmak ve güçlenmek için mücadeleden kaçınmayacaksın.

Bazılarınızın "zalim Kuşçubaşı" dediğini duyabiliyorum. Ama bu hayatın, insanlık tarihinin ta kendisidir. Meselâ meşhur siyasetçilerin, liderlerin hepsi çok sağlam Makyavelisttir. Mesela Asya Hun İmparatorluğu'nun kurucusu Mete Han, kötü bir politika yürüten babası Teoman'ı öldürüp yerine geçmiştir, keza Yavuz Sultan Selim de her ne kadar bazı Osmanlı tarihçileri Osmanlı'ya laf gelmesin diye kabul etmek istemese de devlet yönetiminde çok pasif bir halde olan babası 2.Bayezid Han'ı zehirletmiş ve akabinde tüm kardeşlerini ve yeğenlerini katlettirmiştir. Dönemin vakanüvistleri Sultan Selim'in bu acı olaylardan sonra günlerce tek başına at sürdüğü, yanına hiç kimseyi almadan saraydan uzaklaştığını yazarlar.

Bu onun için zor olmalı, ama aynı zamanda da doğru olanı buydu.

Belki de merhamet edip de onları öldürtmeseydi aralarından biri tahtta hak iddia edecek ve hem Selim'in tek oğlu olan Şehzade Süleyman'ın(Kanunî) hayatı tehlikeye girecek, hem de çıkacak iç savaşta binlerce genç ölecekti.

Mesela Gazi Mustafa Kemal Atatürk de fevkalâde bir Makyavelistti. Daima mantığı ile düşünür ve karar verirdi. Yunan ordusu Türkler için manevi önemi çok büyük olan Bursa'yı kuşattığı zaman tüm meclis mebusları direnmek ister, fakat Atatürk ise tam tersini yapar ve Türk ordusunu 5 Temmuz 1920'de Bursa'dan çeker ve 8 Temmuz 1920'de Yunan ordusu Bursa'ya girip Osman Gazi'nin türbesine gider ve o meşhur pozu verirler "Nihayet seni yendik Osman" diye.

Işte O Fotoğraf



Üstelik, Atatürk bununla da kalmaz, Bursa alay komutanını neden bu kadar geç çekildi diye azarlar, zira Yunanlılar ile çatışma sırasında tümenlerden biri kaybedilmiştir.

Şimdi, "Atatürk niye böyle bir şey yaptı ? Neden direnmedi ?" diye sorabilirsiniz. Atatürk Bursa'da direnmedi, çünkü Bursa'nın o anki koşullarda Türk ordusuna hiçbir avantajı yoktu, üstelik Yunan ordusu karşısında da dezavantajlı bir şehir savunması veriyordu. Bu yüzden geri çekilmekte bir an bile tereddüt etmedi. Duygularıyla karar vermedi, manevi hislerin, milli duyguların kendisini ele geçirmesine müsaade etmedi.

Ve gözünü bile kırpmadan çekti Türk ordusunu Bursa'dan.


Çünkü biliyordu ki duygulara kapılıp orduyu geri çekmeseydi bu hata Kurtuluş Mücadelesinin sonu dahi olabilirdi. Ve Bursa'dan çekilen o ordular ileriki savaşlarda çok büyük katkılar sağladılar.

Ve yine, cumhuriyet kurulduktan sonra da, Kurtuluş Savaşı süresince canla başla mücadele etmiş olan İttihat ve Terakki subaylarının nerdeyse hepsini sınır dışı etti. Bunlardan biri de benim dedem Eşref Sencer Kuşçubaşı'dır. Her ne kadar vatanperver bir kadro olsa da, bu subayların gönlü hâlâ Osmanoğulları hanedanını geri getirmek ve Enver Paşa dönemindeki politikalara devam edip kaybedilen toprakları geri almak yönündeydi.

Oysa Atatürk bunun beyhude bir uğraş olduğunu herkesten iyi biliyordu, önce Balkan Savaşları, ardından Birinci Cihan Harbi ve nihayetinde Kurtuluş Mücadelesi ve o da yetmezmiş gibi ardından gelen isyanlar ve ayaklanmalar hem halkı hem de orduyu inanılmaz derecede yormuş, kimsede mecal bırakmamıştı.

Halkı yeni ve lüzumsuz aksiyonlara sokmanın ve daha çiçeği burnunda olan genç cumhuriyeti tehlikeye atmanın lüzumu yoktu.

Bu yüzdendir ki Mustafa Kemal Atatürk İttihat ve Terakki kökenli hiçbir kimseyi devlet kademelerine getirmedi ve aralarında çok yakın silah arkadaşlarının da bulunduğu birçok İttihatçıyı ülke dışına sürdü.

En doğru karar buydu, duygusuz ama mantıklı.

İşte Makyavelizm tam olarak budur, içiniz acısa da doğru olanı kabullenebilmektir. Birçoğunuz ise bunun tam tersi olarak hayatlarınızı duygularınız eşliğinde yaşıyorsunuz.

Meselâ, en basit örnegi; sevdiğiniz kız sizden ayrılıyor, türlü türlü triplere girip depresyon modunda takılıyorsunuz aylarca. Ne kadar ahmakça!

O kız gitti, o sayfa da kapandı ve senin hayatın hâlâ devam ediyor. Atılan ok geri dönmez. Önüne bakmalı ve o an mantıklı olan neyse onu yapmalısın. Eğer duygularınla hareket edersen, gereksiz triplere kapılırsan, yani anlayacağın Bursa'ya kafayı takarsan bir gün bir bakarsın da tüm yurdu kaybetmişsin.

O yüzden, Makyavelizm ister senin hoşuna gitsin ister hoşuna gitmesin, ama hepimizin ortak noktada buluşacağı bir payda varsa o da Makyavelizmin hayatın ta kendisi olduğudur.

Ve, konumuzu Machiavelli'nin şu sözü ile kapayalım:

"Çünkü her zaman iyi olmak isteyen kişi, iyi olmayan onca insan arasında kesinlikle yıkıma uğrayacaktır."
Vay arkadaş, üstad senin soyun sultan sencere mi dayanıyor şimdi?
Bir soru daha sorayım inancıni bilmiyorum ama bu konuyu dinle nasıl bağdaştırıyorsun?
 
Ben Makyavelist adamım arkadaş, kendimi bildim bileli bu ekolün daimi bir takipçisi oldum.

Peki nedir Makyavelizm ? Ağdalı sözlük anlamlarını bir kenara atarsak, Makyavelizm "hayatta kalmak için ne gerekiyorsa onu yap" felsefesidir. 16.yüzyılın parçalara bölünmüş ve bir kaosu andıran İtalyasında yaşamış Niccolo Machiavelli abimiz bu kurtlar sofrasında hayatta kalabilmek için "her şey mübahtır" görüşü öncülüğünde bu ekolü kuruyor ve bu yaklaşımını Makyavelizmin başucu kitabı olan meşhur "Prens" adlı eserinde detaylıca açıklıyor.

Yani, bu felsefenin adamıysan yeri geldiğinde elini kirletmekten çekinmeyecek, hayatta kalmak ve güçlenmek için mücadeleden kaçınmayacaksın.

Bazılarınızın "zalim Kuşçubaşı" dediğini duyabiliyorum. Ama bu hayatın, insanlık tarihinin ta kendisidir. Meselâ meşhur siyasetçilerin, liderlerin hepsi çok sağlam Makyavelisttir. Mesela Asya Hun İmparatorluğu'nun kurucusu Mete Han, kötü bir politika yürüten babası Teoman'ı öldürüp yerine geçmiştir, keza Yavuz Sultan Selim de her ne kadar bazı Osmanlı tarihçileri Osmanlı'ya laf gelmesin diye kabul etmek istemese de devlet yönetiminde çok pasif bir halde olan babası 2.Bayezid Han'ı zehirletmiş ve akabinde tüm kardeşlerini ve yeğenlerini katlettirmiştir. Dönemin vakanüvistleri Sultan Selim'in bu acı olaylardan sonra günlerce tek başına at sürdüğü, yanına hiç kimseyi almadan saraydan uzaklaştığını yazarlar.

Bu onun için zor olmalı, ama aynı zamanda da doğru olanı buydu.

Belki de merhamet edip de onları öldürtmeseydi aralarından biri tahtta hak iddia edecek ve hem Selim'in tek oğlu olan Şehzade Süleyman'ın(Kanunî) hayatı tehlikeye girecek, hem de çıkacak iç savaşta binlerce genç ölecekti.

Mesela Gazi Mustafa Kemal Atatürk de fevkalâde bir Makyavelistti. Daima mantığı ile düşünür ve karar verirdi. Yunan ordusu Türkler için manevi önemi çok büyük olan Bursa'yı kuşattığı zaman tüm meclis mebusları direnmek ister, fakat Atatürk ise tam tersini yapar ve Türk ordusunu 5 Temmuz 1920'de Bursa'dan çeker ve 8 Temmuz 1920'de Yunan ordusu Bursa'ya girip Osman Gazi'nin türbesine gider ve o meşhur pozu verirler "Nihayet seni yendik Osman" diye.

Işte O Fotoğraf



Üstelik, Atatürk bununla da kalmaz, Bursa alay komutanını neden bu kadar geç çekildi diye azarlar, zira Yunanlılar ile çatışma sırasında tümenlerden biri kaybedilmiştir.

Şimdi, "Atatürk niye böyle bir şey yaptı ? Neden direnmedi ?" diye sorabilirsiniz. Atatürk Bursa'da direnmedi, çünkü Bursa'nın o anki koşullarda Türk ordusuna hiçbir avantajı yoktu, üstelik Yunan ordusu karşısında da dezavantajlı bir şehir savunması veriyordu. Bu yüzden geri çekilmekte bir an bile tereddüt etmedi. Duygularıyla karar vermedi, manevi hislerin, milli duyguların kendisini ele geçirmesine müsaade etmedi.

Ve gözünü bile kırpmadan çekti Türk ordusunu Bursa'dan.


Çünkü biliyordu ki duygulara kapılıp orduyu geri çekmeseydi bu hata Kurtuluş Mücadelesinin sonu dahi olabilirdi. Ve Bursa'dan çekilen o ordular ileriki savaşlarda çok büyük katkılar sağladılar.

Ve yine, cumhuriyet kurulduktan sonra da, Kurtuluş Savaşı süresince canla başla mücadele etmiş olan İttihat ve Terakki subaylarının nerdeyse hepsini sınır dışı etti. Bunlardan biri de benim dedem Eşref Sencer Kuşçubaşı'dır. Her ne kadar vatanperver bir kadro olsa da, bu subayların gönlü hâlâ Osmanoğulları hanedanını geri getirmek ve Enver Paşa dönemindeki politikalara devam edip kaybedilen toprakları geri almak yönündeydi.

Oysa Atatürk bunun beyhude bir uğraş olduğunu herkesten iyi biliyordu, önce Balkan Savaşları, ardından Birinci Cihan Harbi ve nihayetinde Kurtuluş Mücadelesi ve o da yetmezmiş gibi ardından gelen isyanlar ve ayaklanmalar hem halkı hem de orduyu inanılmaz derecede yormuş, kimsede mecal bırakmamıştı.

Halkı yeni ve lüzumsuz aksiyonlara sokmanın ve daha çiçeği burnunda olan genç cumhuriyeti tehlikeye atmanın lüzumu yoktu.

Bu yüzdendir ki Mustafa Kemal Atatürk İttihat ve Terakki kökenli hiçbir kimseyi devlet kademelerine getirmedi ve aralarında çok yakın silah arkadaşlarının da bulunduğu birçok İttihatçıyı ülke dışına sürdü.

En doğru karar buydu, duygusuz ama mantıklı.

İşte Makyavelizm tam olarak budur, içiniz acısa da doğru olanı kabullenebilmektir. Birçoğunuz ise bunun tam tersi olarak hayatlarınızı duygularınız eşliğinde yaşıyorsunuz.

Meselâ, en basit örnegi; sevdiğiniz kız sizden ayrılıyor, türlü türlü triplere girip depresyon modunda takılıyorsunuz aylarca. Ne kadar ahmakça!

O kız gitti, o sayfa da kapandı ve senin hayatın hâlâ devam ediyor. Atılan ok geri dönmez. Önüne bakmalı ve o an mantıklı olan neyse onu yapmalısın. Eğer duygularınla hareket edersen, gereksiz triplere kapılırsan, yani anlayacağın Bursa'ya kafayı takarsan bir gün bir bakarsın da tüm yurdu kaybetmişsin.

O yüzden, Makyavelizm ister senin hoşuna gitsin ister hoşuna gitmesin, ama hepimizin ortak noktada buluşacağı bir payda varsa o da Makyavelizmin hayatın ta kendisi olduğudur.

Ve, konumuzu Machiavelli'nin şu sözü ile kapayalım:

"Çünkü her zaman iyi olmak isteyen kişi, iyi olmayan onca insan arasında kesinlikle yıkıma uğrayacaktır."
BUNU ÖĞRETMENLERİMİN FARK EDİP AİLEME SÖYLEMESİ İLE PİSKOLOGA GİDİP TEDAVİ GÖRDÜM AMA ONUDA KANDIRDIM TEDAVİM BİTTİ
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst