- Katılım
- 9 Nisan 2018
- Mesajlar
- 361
- Tepkime puanı
- 3,201
- Şehir
- Antalya
UYARI: Bundan sonra yazılarımın çoğunluğunu Derin Devlet kategorisinde fahri üyelere yönelik yazacağım. Bunun bazı nedenleri var aslında. Ama size neden bunu yapma gereği duyduğumu söyleyeyim mi ? O halde aşağıdaki yazıyı aynen alıp üzerinde bir iki ufak değişiklik yapıp paylaşıp kendini çok zeki sanan o kodumun embesil emek hırsızlarına internette denk gelerek anlayabilirsiniz neden böyle bir şeye gerek duyduğumu. Emek hırsızlığına tahammülüm yoktur. Bu ufak uyarımı da paylaştıktan sonra yazımıza geçelim o halde.
Vücudumuzda salgılanan her hormonun birer görevi vardır.
Mesela, İnsülin hormonu kan şekerimizi düzenler; Vazopressin hormonu vücuttaki su dengesini düzenler; Melatonin hormonu uykumuzu düzenler...
Birçok hormon vardır. Bugün ilgileneceğimiz hormonumuz ise 'dopamin hormonu'dur. Dopamin, beynimizde salgılanan bir tür kimyasaldır. Genelde ödül kazandığımız durumlarda tetiklenir ve bu da mutlu olmamızı sağlar. Hayatta birçok şeyden mutlu olabiliriz: sevgiliyle öpüşmek, güzel bir yemek yemek, dizi/film izlemek, yürüyüş yapmak, mastürbasyon yapmak...
Bu liste böyle uzar da gider. Ve kişiden kişiye de dopaminin nasıl salgılandığı değişir. Mesela benim mutlu olduğum şeylerle senin mutlu olduğun şeyler aynı olmayabilir. Bu durumda bende bir durum sonucu salgılanan dopamin sende salgılanmayabilir.
Gayet güzel bir hormon gibi duruyor, değil mi ? Biraz mutluluğun kime zararı olabilir ki ?
Biraz mutluluğun bir zararı olmaz elbet, fakat su yeri gelir adam kurtarır yeri gelir adam boğar. Dopaminin de fazlası zarardır. Ve size kötü bir haberim: maalesef dopamin fazlalığı yaşıyorsunuz. "Ama ben mutlu değilim ki" demeniz bunu değiştirmez. Dopamin vücudunuzda aşırı miktarlarda salgılanmaya devam ediyor ve siz bir noktadan sonra mutluluğun ne olduğunu bile unutur hale geliyorsunuz. Bu yüzden sürekli bir şekilde kısır döngüye giriyorsunuz ve "neden başarısız oluyorum, neden mutsuzum, neden böyleyim neden şöyleyim" gibi gibi sorularla başbaşa kalıyorsunuz.
Suçlu dopamin değil beyler, suçlu sizsiniz. Onu doğru kullanmayarak tüm bu problemleri kendiniz yarattınız. Siz suyu içip kurtulayım derken kendinizi boğuyorsunuz.
Bu arada, siz bir oturuşta kaç bardak bira içebilirsiniz ? Aranızda sağlam keşler olduğuna eminim ama ben naçizane 5-6 bardak içerim. Bundan sonrası beni aşar. Her şeyin de b*kunu çıkarmamak lazım. Fakat geçenlerde bir arkadaşla bara gitmiştik, tabi ben onu da kendim gibi sanma hatasına düştüm. Tabi bu da erkekliğe laf getirmemek için ses etmedi hiç, içti de içti. Öyle "içti" dediğime bakmayın 2.bardakta pert oldu, evine bıraktım.
Gün rezil oldu, arabamın her yerine kustu. Ama bu durum bana güzel bir ders verdi: onun toleransıyla benim toleransım bir değildi. Yani, onun içebileceği bira belki bir birayken benim içebileceğim ise onunkinden çok çok fazla. Bu gerçeği unuttuğum için de izin verdim içmesine, vermez olaydım! Ha tabi ben anamın karnından 5-6 bira içer halde doğmadım. Fakat zamanla 1-2 biradan 3-4 biraya ve ondan da 5-6 biraya çıktı vücudumun alkol toleransı. Bu adamın bir birada kafası çakır keyif oluyorken ben bu çakır keyifliği anca 5-6 birada yakalayabiliyorum. Ha, tabi bunun çok çok yukarısına da çıkabilirim ama hayvanlığın lüzumu yok.
Ne mi demek istiyorum ? SİZİN DOPAMİN TOLERANSINIZ YÜKSEK.
Evet, aynen öyle. Öyle bir tolerans geliştirmişsiniz ki, artık basit şeyler bile sizi mutlu edemez hale gelmiş. Çünkü beyninizin kimyasını bilmiyorsunuz. Bu yüzden onu bu hale getirdiniz. Şöyle örneklendirelim:
DERS ÇALIŞMAK = 5 DOPAMİN
KİTAP OKUMAK = 10 DOPAMİN
DİZİ/FİLM İZLEMEK = 50 DOPAMİN
ARKADAŞLARLA BULUŞMAK =100 DOPAMİN
SEVGİLİYLE BULUŞMAK =150 DOPAMİN
Şimdi, beyninizde yaptığınız her aktiviteye karşılık gelen dopaminlerin bunlar olduğunu düşünelim. Size seçenek sunuyorlar, diyorlar ki "ya ders çalışacaksın ya da kitap okuyacaksın ?"
Hangisini seçerdiniz ? Eh, kitap okumak ders çalışmaktan biraz daha zevkli gibi değil mi ? O zaman haydi kitap okuyalım. Ama o da ne! Netflix'te hep beklediğimiz o dizi/film çıkmış. Aman bee, kim takar kitabı ? Hadi açalım da izleyelim biraz. Oo, arkadaşların arıyor. Açsana telefonu. Ne o ? Buluşmaya mı çağırıyorlar ? Evde oturmaktan iyidir. Hadi kalk gidelim. Arkadaşlarını da özlemişsin epey. Muhabbet güzel dönüyor. Ama bir dakika! Kız arkadaşın aradı. Buluşmak istiyor. Oha, satacak mısın lan arkadaşlarını ? Valla kusura bakmasınlar gece yatağa tek yatmaktansa manitayla yatmak daha güzel....
Vee bingo! Dopamin patlaması yaşıyorsun kardeşim.
Sevgilinle buluşmak varken, basit bir kitap sana niye zevk versin ki, değil mi ? Artık beynin diğer şeylerdeki mutluluğu, yüksek dopamini hissetmiş bir kere. O halde elbette kitap okumaya, projelerin için düşünmeye, ders çalışmaya yüz çevirecektir. İşte, sen böyle böyle dopamin toleransını yükseltir hale geliyorsun. Ve artık bir noktadan sonra basit şeyler, mesela bir kitap okumak bile sana mutluluk vermez hale geliyor.
Elbette size bir keşiş gibi yaşayın demiyorum, ama bazı davranışlarınıza çeki düzen getirmelisiniz beyler. Yoksa yolunuz yol değil. Yolun ucunda b*k gözüküyor benden demesi. Bakın, yazının başında ne demiştim ? Dopamin ödül durumlarında tetiklenir. Siz beyninize kısa vadeli ödüller vermeye alıştırdıkça o da uzun vadeli olanlardan vazgeçmeye ve kısa vadelilere bağımlı hale gelmeye başlayacaktır.
Mesela günde 50 sayfa kitap okumak bir sene sonra size çok şey katabilecek uzun vadeli bir hedeftir, az bile olsa nihayetinde bu da bir dopamin salgılar. Kendinizi kısa vadeli ödüller yerine uzun vadeli olanlar alıştırmaya başlayın. Hatta öyle ki, bir noktadan sonra beyniniz bu uzun vadeli hedefler arasından bile dopaminine göre seçim yapacaktır. Yani, bu süreç hiç bitmez. Sürekli devam etmelisiniz. Başarılı insanları başarılı yapan da budur zaten. Onlar ufak şeylerden mutlu olmasını bilirler. Mesela saatlerce kitap okuyabilirler, e canları mı sıkıldı ? E hadi o zaman biraz yürüyeyim derler. Eve gelirler ve aileleriyle vakit geçirirler. Beyinlerini bunlardan zevk almaya alıştırmışlardır. Adamın kitap okumaktan vazgeçince biraz daha zevkli olarak nitelendirip yaptığı şey bile yürümek gibi sağlıklı bir eylemken sen bir anda olayı arşa çıkarıp dizi filme, oyuna sarıyorsun.
E ne yapsın olum bu beyin ?
Beyler bakın tehlikeli günlerdeyiz, başımıza bir virüs musallat olmuş durumda. Bu virüsten kendimizi korumaya çalışıyoruz. Elbet bu virüs de bir gün bitecek, ama ya peki beynimize sürekli saldıran virüsleri ne yapacağız ? Mesela, dopamin fazlalığı sizce de bir hastalık değil midir ? Lan ufacık şeyden bile mutluluk duyamıyorsun. Sence de bir sorun yok mu ortada ? Mesele dalak, akciğer, kalp olunca "hastalık" diyoruz de beyinle ilgili olunca neden hastalık olmuyor ? Gayet de psikolojik bir hastalıktır bu. Ve bu hastalığa da siz sebep oluyorsunuz, yani kendi kendiniz virüsü haline geliyorsunuz. Bunu yapmayın.
O halde beyninizin kimyası ile oynamayın. Dopamin diyetine girin ve hayatınızda sizi geriye çeken, başarınız, mutluluğunuz önünde göre göre bile bile yaptığınız tüm hatalardan vazgeçin. Bırak kardeşim o diziyi filmi izlemeyi, sil o uygulamayı! Ne kattı sana hayatında ? Aç onun yerine kitap oku, hayat evren yaratılış üzerine düşün. Zevk almıyor musun bunlardan ? Alma! Ama devam et. Zevk almayan sen değilsin, beynin. Çünkü onu saçma sapan zevklere alıştırmışsın. Bu yüzden basit şeylerden zevk alamaz hale gelmiş. Ama bu devran böyle sürmez. Sen değiştirebilirsin. O halde iradeni kullanıp bu yeni hayat tarzına kapı aralayacaksın. Bu günden sonra dopamin detoksuna gireceksin. Şu evde yatıp evde kalktığınız günleri iyi değerlendirin, iyi düşünün, hayatınızda iyi değişiklikler yapın.
Ha bu dediklerimi uygulamazsan da sen bilirsin tabi, orası beni zerre alakadar etmiyor valla dostum.
Hadi kendine iyi bak!
Vücudumuzda salgılanan her hormonun birer görevi vardır.
Mesela, İnsülin hormonu kan şekerimizi düzenler; Vazopressin hormonu vücuttaki su dengesini düzenler; Melatonin hormonu uykumuzu düzenler...
Birçok hormon vardır. Bugün ilgileneceğimiz hormonumuz ise 'dopamin hormonu'dur. Dopamin, beynimizde salgılanan bir tür kimyasaldır. Genelde ödül kazandığımız durumlarda tetiklenir ve bu da mutlu olmamızı sağlar. Hayatta birçok şeyden mutlu olabiliriz: sevgiliyle öpüşmek, güzel bir yemek yemek, dizi/film izlemek, yürüyüş yapmak, mastürbasyon yapmak...
Bu liste böyle uzar da gider. Ve kişiden kişiye de dopaminin nasıl salgılandığı değişir. Mesela benim mutlu olduğum şeylerle senin mutlu olduğun şeyler aynı olmayabilir. Bu durumda bende bir durum sonucu salgılanan dopamin sende salgılanmayabilir.
Gayet güzel bir hormon gibi duruyor, değil mi ? Biraz mutluluğun kime zararı olabilir ki ?
Biraz mutluluğun bir zararı olmaz elbet, fakat su yeri gelir adam kurtarır yeri gelir adam boğar. Dopaminin de fazlası zarardır. Ve size kötü bir haberim: maalesef dopamin fazlalığı yaşıyorsunuz. "Ama ben mutlu değilim ki" demeniz bunu değiştirmez. Dopamin vücudunuzda aşırı miktarlarda salgılanmaya devam ediyor ve siz bir noktadan sonra mutluluğun ne olduğunu bile unutur hale geliyorsunuz. Bu yüzden sürekli bir şekilde kısır döngüye giriyorsunuz ve "neden başarısız oluyorum, neden mutsuzum, neden böyleyim neden şöyleyim" gibi gibi sorularla başbaşa kalıyorsunuz.
Suçlu dopamin değil beyler, suçlu sizsiniz. Onu doğru kullanmayarak tüm bu problemleri kendiniz yarattınız. Siz suyu içip kurtulayım derken kendinizi boğuyorsunuz.
Bu arada, siz bir oturuşta kaç bardak bira içebilirsiniz ? Aranızda sağlam keşler olduğuna eminim ama ben naçizane 5-6 bardak içerim. Bundan sonrası beni aşar. Her şeyin de b*kunu çıkarmamak lazım. Fakat geçenlerde bir arkadaşla bara gitmiştik, tabi ben onu da kendim gibi sanma hatasına düştüm. Tabi bu da erkekliğe laf getirmemek için ses etmedi hiç, içti de içti. Öyle "içti" dediğime bakmayın 2.bardakta pert oldu, evine bıraktım.
Gün rezil oldu, arabamın her yerine kustu. Ama bu durum bana güzel bir ders verdi: onun toleransıyla benim toleransım bir değildi. Yani, onun içebileceği bira belki bir birayken benim içebileceğim ise onunkinden çok çok fazla. Bu gerçeği unuttuğum için de izin verdim içmesine, vermez olaydım! Ha tabi ben anamın karnından 5-6 bira içer halde doğmadım. Fakat zamanla 1-2 biradan 3-4 biraya ve ondan da 5-6 biraya çıktı vücudumun alkol toleransı. Bu adamın bir birada kafası çakır keyif oluyorken ben bu çakır keyifliği anca 5-6 birada yakalayabiliyorum. Ha, tabi bunun çok çok yukarısına da çıkabilirim ama hayvanlığın lüzumu yok.
Ne mi demek istiyorum ? SİZİN DOPAMİN TOLERANSINIZ YÜKSEK.
Evet, aynen öyle. Öyle bir tolerans geliştirmişsiniz ki, artık basit şeyler bile sizi mutlu edemez hale gelmiş. Çünkü beyninizin kimyasını bilmiyorsunuz. Bu yüzden onu bu hale getirdiniz. Şöyle örneklendirelim:
DERS ÇALIŞMAK = 5 DOPAMİN
KİTAP OKUMAK = 10 DOPAMİN
DİZİ/FİLM İZLEMEK = 50 DOPAMİN
ARKADAŞLARLA BULUŞMAK =100 DOPAMİN
SEVGİLİYLE BULUŞMAK =150 DOPAMİN
Şimdi, beyninizde yaptığınız her aktiviteye karşılık gelen dopaminlerin bunlar olduğunu düşünelim. Size seçenek sunuyorlar, diyorlar ki "ya ders çalışacaksın ya da kitap okuyacaksın ?"
Hangisini seçerdiniz ? Eh, kitap okumak ders çalışmaktan biraz daha zevkli gibi değil mi ? O zaman haydi kitap okuyalım. Ama o da ne! Netflix'te hep beklediğimiz o dizi/film çıkmış. Aman bee, kim takar kitabı ? Hadi açalım da izleyelim biraz. Oo, arkadaşların arıyor. Açsana telefonu. Ne o ? Buluşmaya mı çağırıyorlar ? Evde oturmaktan iyidir. Hadi kalk gidelim. Arkadaşlarını da özlemişsin epey. Muhabbet güzel dönüyor. Ama bir dakika! Kız arkadaşın aradı. Buluşmak istiyor. Oha, satacak mısın lan arkadaşlarını ? Valla kusura bakmasınlar gece yatağa tek yatmaktansa manitayla yatmak daha güzel....
Vee bingo! Dopamin patlaması yaşıyorsun kardeşim.
Sevgilinle buluşmak varken, basit bir kitap sana niye zevk versin ki, değil mi ? Artık beynin diğer şeylerdeki mutluluğu, yüksek dopamini hissetmiş bir kere. O halde elbette kitap okumaya, projelerin için düşünmeye, ders çalışmaya yüz çevirecektir. İşte, sen böyle böyle dopamin toleransını yükseltir hale geliyorsun. Ve artık bir noktadan sonra basit şeyler, mesela bir kitap okumak bile sana mutluluk vermez hale geliyor.
Elbette size bir keşiş gibi yaşayın demiyorum, ama bazı davranışlarınıza çeki düzen getirmelisiniz beyler. Yoksa yolunuz yol değil. Yolun ucunda b*k gözüküyor benden demesi. Bakın, yazının başında ne demiştim ? Dopamin ödül durumlarında tetiklenir. Siz beyninize kısa vadeli ödüller vermeye alıştırdıkça o da uzun vadeli olanlardan vazgeçmeye ve kısa vadelilere bağımlı hale gelmeye başlayacaktır.
Mesela günde 50 sayfa kitap okumak bir sene sonra size çok şey katabilecek uzun vadeli bir hedeftir, az bile olsa nihayetinde bu da bir dopamin salgılar. Kendinizi kısa vadeli ödüller yerine uzun vadeli olanlar alıştırmaya başlayın. Hatta öyle ki, bir noktadan sonra beyniniz bu uzun vadeli hedefler arasından bile dopaminine göre seçim yapacaktır. Yani, bu süreç hiç bitmez. Sürekli devam etmelisiniz. Başarılı insanları başarılı yapan da budur zaten. Onlar ufak şeylerden mutlu olmasını bilirler. Mesela saatlerce kitap okuyabilirler, e canları mı sıkıldı ? E hadi o zaman biraz yürüyeyim derler. Eve gelirler ve aileleriyle vakit geçirirler. Beyinlerini bunlardan zevk almaya alıştırmışlardır. Adamın kitap okumaktan vazgeçince biraz daha zevkli olarak nitelendirip yaptığı şey bile yürümek gibi sağlıklı bir eylemken sen bir anda olayı arşa çıkarıp dizi filme, oyuna sarıyorsun.
E ne yapsın olum bu beyin ?
Beyler bakın tehlikeli günlerdeyiz, başımıza bir virüs musallat olmuş durumda. Bu virüsten kendimizi korumaya çalışıyoruz. Elbet bu virüs de bir gün bitecek, ama ya peki beynimize sürekli saldıran virüsleri ne yapacağız ? Mesela, dopamin fazlalığı sizce de bir hastalık değil midir ? Lan ufacık şeyden bile mutluluk duyamıyorsun. Sence de bir sorun yok mu ortada ? Mesele dalak, akciğer, kalp olunca "hastalık" diyoruz de beyinle ilgili olunca neden hastalık olmuyor ? Gayet de psikolojik bir hastalıktır bu. Ve bu hastalığa da siz sebep oluyorsunuz, yani kendi kendiniz virüsü haline geliyorsunuz. Bunu yapmayın.
O halde beyninizin kimyası ile oynamayın. Dopamin diyetine girin ve hayatınızda sizi geriye çeken, başarınız, mutluluğunuz önünde göre göre bile bile yaptığınız tüm hatalardan vazgeçin. Bırak kardeşim o diziyi filmi izlemeyi, sil o uygulamayı! Ne kattı sana hayatında ? Aç onun yerine kitap oku, hayat evren yaratılış üzerine düşün. Zevk almıyor musun bunlardan ? Alma! Ama devam et. Zevk almayan sen değilsin, beynin. Çünkü onu saçma sapan zevklere alıştırmışsın. Bu yüzden basit şeylerden zevk alamaz hale gelmiş. Ama bu devran böyle sürmez. Sen değiştirebilirsin. O halde iradeni kullanıp bu yeni hayat tarzına kapı aralayacaksın. Bu günden sonra dopamin detoksuna gireceksin. Şu evde yatıp evde kalktığınız günleri iyi değerlendirin, iyi düşünün, hayatınızda iyi değişiklikler yapın.
Ha bu dediklerimi uygulamazsan da sen bilirsin tabi, orası beni zerre alakadar etmiyor valla dostum.
Hadi kendine iyi bak!