- Katılım
- 28 Ocak 2020
- Mesajlar
- 95
- Tepkime puanı
- 251
- Yaş
- 23
- Şehir
- İstanbul
Erkeklerin bir çok mutsuzluğa rahatsızlığa katlanabildiğini (zor yaşam ve çalışma koşulları, savaş) ancak çoğu zaman karşı cinsle yaşadıkları problemlerin, kötü gidişatın ve çok sayıda başarısızlığın bir tetik olduğundan bahsedebiliriz.
Bu tetik, erkeği depresyon, alkolizm, madde bağımlılığı gibi arzulanmayan bir yola itebileceği gibi, kendini daha güçlü, daha iyi bir noktaya taşımak için bir kıvılcım vazifesi de görebilir.
Özellikle karşı cinsle şansı yaver gitmiş, şansı yaver gitmediği zaman da bunu kolaylıkla hazmedebilmiş, rasyonalize edebilmiş insanların “acaba problem bende mi” diye sorması nadirdir. Zira on yıllar boyu bir nevi yatırım yaptığımız egomuzu korumak için değme demagoglara taş çıkartacak akıl oyunlarıyla yaptığımız hataları rasyonalize edebilir, hataları kontrolümüz dışındaki kaynaklara bağlayabiliriz.
Karşıdaki insanı nankör, kötü niyetli, içten pazarlıklı olarak tanımlamak, kendimizi beceriksiz, eksik ve zayıf olarak tanımlamaktan daha kolaydır.
Gel gelelim insanların çok büyük çoğunluğu kişisel olarak nankör, kötü niyetli ve içten pazarlıklı değil. O yüzden çoğu zaman sorun onda değil, sende. Bu karşı tarafın kendine ait sorunları olmadığı manasına gelmiyor elbette – herkes bir miktar arızalı. Ama karşı taraf sana acı çektirmek için yola çıkmıyor. Amacı seni ezmek, hakkını gasp etmek değil çoğu zaman.
Kırmızı Hap, bir çok erkeğin eksikliğini hissettiği erkek rol modelinin yapması gerekeni – yani erkeği pışpışlayıp iyi hissettirmek yerine almak istediği netice için yapması gerekenleri net bir şekilde ortaya koymaya çalışan bir perspektif.
Elbette bunun merkezi bir manifestosu, bir kurallar ve “ibadetler” listesi olmadığı için bunun formatı kişinin kendi durumunu iyice inceleyip ona göre yapması gerekeni belirlemesini, yani sadece çözüm için değil, problemi netleştirmek için sorumluluk almasını gerektiriyor. Kırmızı Hap’ın söylediği sadece “kendin gibi olmaya devam ettikçe istediğin neticeyi alamıyorsan, farklı birisine dönüşmen gerekiyor”.
Bu “farklı birisine dönüşme” tavsiyesi her birey için farklı. Bu şişman birinin kilo vermesinden, fakir birinin para kazanmasından tutun, kişisel hijyene, bilgi-görgü kültüre kadar geniş bir skalaya yayılabilir.
Bu yazının konusu spesifik olarak “para” ile ilgili.
“Kadınlar paraya gelir” sığ ve geçersiz olmasına rağmen sık sık tekrar edilen bir tavsiye.
“Kadınlar paraya gelir” önerisi yanlış değil. Ancak burada anlaşılması gereken şey kadınların, bifteğe gelen bir köpek gibi paraya gelmedikleri.
Bunu bir örnekle açıklayalım.
Ahmet, orta halli bir ailenin çocuğu, anne baba genellikle aydan aya yaşayan (birikimleri az olan, temel ihtiyaçlar harici ayırabilecekleri kaynakları sınırlı olan) bir aile. Ahmet ufak bir Anadolu şehrinde üniversiteyi yurtta kalarak okumuş, şimdi büyük bir şehirde bir bankada çalışıyor, günde 2-3 saat arası otobüsle yolculuk edip iş-ev arası bir rutini, hafta sonları da bilgisayar oyunu-halısaha gibi hobileri var.
Kısıtlı kaynakları sebebiyle kadınlarla arasının kötü olduğunu düşünüyor. Bu yüzden tipsiz-salak olmamasına rağmen sevgilisi yok.
Bir gün Ahmet sayısal loto oynayıp 10 milyon lira kazanıyor. Ahmet parasıyla gidip önce güzel bir muhitten daire alıyor, içini dayayıp döşüyor, altına Porsche bir araba çekiyor. Zorlu Center’a gidip kendine tasarımcı magazalarından kıyafetler alıyor. Özetle vitrini olabilecek en iyi şekilde oluşturuyor.
Tahmin edebileceğiniz üzere bu vitrini gören karşı cinsle ilişkileri bir anda artıyor. Görsel sinyaller insanoğlunun sözsüz iletişiminde çok büyük yer kapladığı için – “what you see is what you get” yani “ne görüyorsan aldığın şey odur” – insanlar Ahmet’e daha iyi davranıyor, daha saygılı, yaptığı saçma şakalara gülüyor, beceriksizlikleri bir anda şirinlik olarak algılanıyor.
Gel gelelim, Ahmet kısa süreli ilişkiler haricinde ilişki yürütemiyor. İlişkileri bittikçe “insanlar benimle param için birlikte oluyorlar, param için şakalarıma gülüyor bana iyi davranıyorlar – gerçek beni tanıyan benden uzaklaşıyor” diye düşünmeye başlıyor. Bunda haklı, zira tam olarak olan şey bu. Ahmet yine yalnız ve mutsuz oluyor. Tek fark daha iyi bir yerde yaşıyor, daha iyi yemekler yiyor, daha güzel şeyler giyiyor.
Bir de Mehmet’i inceleyelim.
Mehmet de, orta halli bir ailenin çocuğu, anne baba genellikle aydan aya yaşayan (birikimleri az olan, temel ihtiyaçlar harici ayırabilecekleri kaynakları sınırlı olan) bir aile. Ahmet ufak bir Anadolu şehrinde üniversiteyi yurtta kalarak okumuş, şimdi büyük bir şehirde bir bankada çalışıyor, günde 2-3 saat arası otobüsle yolculuk edip iş-ev arası bir rutini, haftasonları da bilgisayar oyunu-halısaha gibi hobileri var.
Mehmet akşamları oyun oynamak futbol programı vs izlemek yerine kendine yatırım yaparak kitaplar okuyor, beceriler öğrenmek için online kurslara katılıyor. 1-2 sene içerisinde bir çok programlama dili, arama motoru optimizasyonu, online ödeme sistemleri vs gibi konulara hakim oluyor. Önceleri bu becerilerini freelance çalışarak başkalarına satıyor. Ek gelir elde ediyor. Sonra bir gün piyasada bir boşluk fark ederek, aklına bir çok insana değerli gelebilecek, bir çok insanın problemlerinden birini çözebilecek bir fikir geliyor. Bu fikri hayata geçirmek için 10 ay kadar iş ve ofise git gel harici uyanık kaldığı tüm vakti çalışıyor. İzinlerini evde projesi üzerinde çalışarak geçiriyor. 10 ay sonra projeyi hayata geçiriyor.
Büyük umutlarla hayata geçirdiği projesi 6 ay sonra elinde patlıyor. Harcadığı vakti freelance olarak çalışmış olsa belki araba parası biriktirmiş olabilecekken şu anda 1.5 sene olduğu noktada olduğunu görüyor. Ancak Mehmet’in bu başarısızlıktan elde ettiği çok önemli dersler var. Mehmet bu başarısızlıktan aldığı dersleri objektif ve acımasız bir gözle değerlendirip bir sonraki projesinde aynı hataları yapmıyor.
6 ay sonra ikinci büyük projesini hayata geçiriyor. Bu kez proje biraz daha iyi gidiyor, ama 1 sene sonra farkediyor ki astarı yüzünden pahalıya gelen bir iş yapıyor. Bunu da başarısızlık olarak kabul edip, yine nerede ne yanlışlar yaptığını araştırıyor. Bu dersleri yine cebine koyup bir sonraki projesi üzerinde çalışmaya başlıyor. Bu kez projesi gerçekten bir çok insanın yaşadığı bir problemi çözen bir proje. Kolaylıkla bir çok insana hizmet verebilecek bir yapısı var, hayata geçirdiği hizmet/ürünün çekiciliği var. İnsanlar bu ürün/hizmeti almak için para vermeye dünden razı. Bir anda Mehmet’e para akmaya başlıyor. Hiç beklemediği şekilde daha önce hiç görmediği, ailesinde kimsenin dahi görmediği kadar para kazanmaya başlıyor.
Bu noktada başarısını kıskanan – veya başarısına sonradan ortak olmaya, asalak olmaya çalışan arkadaşlarının arkadan vurmaları, dedikoduları ile karşılaşıyor. Bazı çok eski arkadaşlarını hayatından çıkarmak zorunda kalıyor. Hayatına yeni giren çalışma arkadaşları, yakınlık kurduğu insanları çok daha detaylı incelemek zorunda kalıyor. Önceleri zor gelen bu iş zamanla kolaylaşıyor, yeni tanıştığı insanlarda neye dikkat etmesi gerektiğini içselleştiriyor. Zehirli insanlardan kolaylıkla uzaklaşabiliyor.
Projesini devam ettirmek için işe insanlar alıyor. Kendi yaptığı işleri başkalarına delege edebiliyor. Artık sistem kendi kendine işlemeye ve Mehmet’e para akıtmaya devam ediyor. Artık Mehmet’in kendine ayıracak vakti var.
Bu başarıyı hayata geçirdiği sürede fedakarlık ettiği şeyleri yapmaya başlıyor. Dünyayı geziyor. Sevgilileri oluyor, ayrılıyor, aynı iş için yaptığı gibi nerelerde hata yaptığını anlamaya ve tekrar etmemeye çalışıyor.
Bu sırada Mehmet’in de bankada 10 milyon lirası birikiyor.
Muhtemelen nereye varmak istediğimi anladınız.
Ahmet ve Mehmet arasındaki fark, Ahmet’in de Mehmet’in aynı paraya sahip olmalarına rağmen, Mehmet’in o parayı kazanırken geçirdiği deneyimlerle yaşadığı olgunlaşma ve gelişim. Carol Dweck’in meşhur kitabı Mindset’te bahsettiği “olgunlaşma mizacı”. Kişisel özelliklerin doğuştan gelen sabit şeyler değil, esnek ve gelişmeye son derece açık olması neticesinde Mehmet’in hatalarını avantajına çevirmesi ve Ahmet’le aynı paraya sahip olduğu noktaya gelene kadar bir çok badireler, hayal kırıklıkları, başarısızlıklar atlatması, bunları hazmetmesi, sebat etmesi.
Kadınlar paraya gelmez. Kadınlar bir erkeğin parayı kazanabilme becerisine, potansiyeline gelir. Para burada basit bir “beceriklilikmetre” görevi görür. Babadan zengin, sayısal loto talihlisi ile kendi kendini inşa etmiş adamın parası arasında dağlar kadar fark vardır.
Kırmızı Hap’ta “git önce para kazan, paran olsun” tavsiyesi verildiği zaman, salakoğlanlar bunu “abi karılar paraya veriyo yeaa” diye algılarken, Kırmızı Hap mizacını, “mindset”ini anlamış adam “burada benim hangi sorumluluğu almam tavsiye ediliyor, hangi şeyi inşa etmem öneriliyor, hangi süreçten geçmem gerekiyor” diye algılar.
Para nihai hedef değildir, para, olgunlaşma ve gelişme nihai hedefini kovalarken kendiliğinden oluşan olumlu bir yan etkidir.
Bu tetik, erkeği depresyon, alkolizm, madde bağımlılığı gibi arzulanmayan bir yola itebileceği gibi, kendini daha güçlü, daha iyi bir noktaya taşımak için bir kıvılcım vazifesi de görebilir.
Özellikle karşı cinsle şansı yaver gitmiş, şansı yaver gitmediği zaman da bunu kolaylıkla hazmedebilmiş, rasyonalize edebilmiş insanların “acaba problem bende mi” diye sorması nadirdir. Zira on yıllar boyu bir nevi yatırım yaptığımız egomuzu korumak için değme demagoglara taş çıkartacak akıl oyunlarıyla yaptığımız hataları rasyonalize edebilir, hataları kontrolümüz dışındaki kaynaklara bağlayabiliriz.
Karşıdaki insanı nankör, kötü niyetli, içten pazarlıklı olarak tanımlamak, kendimizi beceriksiz, eksik ve zayıf olarak tanımlamaktan daha kolaydır.
Gel gelelim insanların çok büyük çoğunluğu kişisel olarak nankör, kötü niyetli ve içten pazarlıklı değil. O yüzden çoğu zaman sorun onda değil, sende. Bu karşı tarafın kendine ait sorunları olmadığı manasına gelmiyor elbette – herkes bir miktar arızalı. Ama karşı taraf sana acı çektirmek için yola çıkmıyor. Amacı seni ezmek, hakkını gasp etmek değil çoğu zaman.
Kırmızı Hap, bir çok erkeğin eksikliğini hissettiği erkek rol modelinin yapması gerekeni – yani erkeği pışpışlayıp iyi hissettirmek yerine almak istediği netice için yapması gerekenleri net bir şekilde ortaya koymaya çalışan bir perspektif.
Elbette bunun merkezi bir manifestosu, bir kurallar ve “ibadetler” listesi olmadığı için bunun formatı kişinin kendi durumunu iyice inceleyip ona göre yapması gerekeni belirlemesini, yani sadece çözüm için değil, problemi netleştirmek için sorumluluk almasını gerektiriyor. Kırmızı Hap’ın söylediği sadece “kendin gibi olmaya devam ettikçe istediğin neticeyi alamıyorsan, farklı birisine dönüşmen gerekiyor”.
Bu “farklı birisine dönüşme” tavsiyesi her birey için farklı. Bu şişman birinin kilo vermesinden, fakir birinin para kazanmasından tutun, kişisel hijyene, bilgi-görgü kültüre kadar geniş bir skalaya yayılabilir.
Bu yazının konusu spesifik olarak “para” ile ilgili.
“Kadınlar paraya gelir” sığ ve geçersiz olmasına rağmen sık sık tekrar edilen bir tavsiye.
“Kadınlar paraya gelir” önerisi yanlış değil. Ancak burada anlaşılması gereken şey kadınların, bifteğe gelen bir köpek gibi paraya gelmedikleri.
Bunu bir örnekle açıklayalım.
Ahmet, orta halli bir ailenin çocuğu, anne baba genellikle aydan aya yaşayan (birikimleri az olan, temel ihtiyaçlar harici ayırabilecekleri kaynakları sınırlı olan) bir aile. Ahmet ufak bir Anadolu şehrinde üniversiteyi yurtta kalarak okumuş, şimdi büyük bir şehirde bir bankada çalışıyor, günde 2-3 saat arası otobüsle yolculuk edip iş-ev arası bir rutini, hafta sonları da bilgisayar oyunu-halısaha gibi hobileri var.
Kısıtlı kaynakları sebebiyle kadınlarla arasının kötü olduğunu düşünüyor. Bu yüzden tipsiz-salak olmamasına rağmen sevgilisi yok.
Bir gün Ahmet sayısal loto oynayıp 10 milyon lira kazanıyor. Ahmet parasıyla gidip önce güzel bir muhitten daire alıyor, içini dayayıp döşüyor, altına Porsche bir araba çekiyor. Zorlu Center’a gidip kendine tasarımcı magazalarından kıyafetler alıyor. Özetle vitrini olabilecek en iyi şekilde oluşturuyor.
Tahmin edebileceğiniz üzere bu vitrini gören karşı cinsle ilişkileri bir anda artıyor. Görsel sinyaller insanoğlunun sözsüz iletişiminde çok büyük yer kapladığı için – “what you see is what you get” yani “ne görüyorsan aldığın şey odur” – insanlar Ahmet’e daha iyi davranıyor, daha saygılı, yaptığı saçma şakalara gülüyor, beceriksizlikleri bir anda şirinlik olarak algılanıyor.
Gel gelelim, Ahmet kısa süreli ilişkiler haricinde ilişki yürütemiyor. İlişkileri bittikçe “insanlar benimle param için birlikte oluyorlar, param için şakalarıma gülüyor bana iyi davranıyorlar – gerçek beni tanıyan benden uzaklaşıyor” diye düşünmeye başlıyor. Bunda haklı, zira tam olarak olan şey bu. Ahmet yine yalnız ve mutsuz oluyor. Tek fark daha iyi bir yerde yaşıyor, daha iyi yemekler yiyor, daha güzel şeyler giyiyor.
Bir de Mehmet’i inceleyelim.
Mehmet de, orta halli bir ailenin çocuğu, anne baba genellikle aydan aya yaşayan (birikimleri az olan, temel ihtiyaçlar harici ayırabilecekleri kaynakları sınırlı olan) bir aile. Ahmet ufak bir Anadolu şehrinde üniversiteyi yurtta kalarak okumuş, şimdi büyük bir şehirde bir bankada çalışıyor, günde 2-3 saat arası otobüsle yolculuk edip iş-ev arası bir rutini, haftasonları da bilgisayar oyunu-halısaha gibi hobileri var.
Mehmet akşamları oyun oynamak futbol programı vs izlemek yerine kendine yatırım yaparak kitaplar okuyor, beceriler öğrenmek için online kurslara katılıyor. 1-2 sene içerisinde bir çok programlama dili, arama motoru optimizasyonu, online ödeme sistemleri vs gibi konulara hakim oluyor. Önceleri bu becerilerini freelance çalışarak başkalarına satıyor. Ek gelir elde ediyor. Sonra bir gün piyasada bir boşluk fark ederek, aklına bir çok insana değerli gelebilecek, bir çok insanın problemlerinden birini çözebilecek bir fikir geliyor. Bu fikri hayata geçirmek için 10 ay kadar iş ve ofise git gel harici uyanık kaldığı tüm vakti çalışıyor. İzinlerini evde projesi üzerinde çalışarak geçiriyor. 10 ay sonra projeyi hayata geçiriyor.
Büyük umutlarla hayata geçirdiği projesi 6 ay sonra elinde patlıyor. Harcadığı vakti freelance olarak çalışmış olsa belki araba parası biriktirmiş olabilecekken şu anda 1.5 sene olduğu noktada olduğunu görüyor. Ancak Mehmet’in bu başarısızlıktan elde ettiği çok önemli dersler var. Mehmet bu başarısızlıktan aldığı dersleri objektif ve acımasız bir gözle değerlendirip bir sonraki projesinde aynı hataları yapmıyor.
6 ay sonra ikinci büyük projesini hayata geçiriyor. Bu kez proje biraz daha iyi gidiyor, ama 1 sene sonra farkediyor ki astarı yüzünden pahalıya gelen bir iş yapıyor. Bunu da başarısızlık olarak kabul edip, yine nerede ne yanlışlar yaptığını araştırıyor. Bu dersleri yine cebine koyup bir sonraki projesi üzerinde çalışmaya başlıyor. Bu kez projesi gerçekten bir çok insanın yaşadığı bir problemi çözen bir proje. Kolaylıkla bir çok insana hizmet verebilecek bir yapısı var, hayata geçirdiği hizmet/ürünün çekiciliği var. İnsanlar bu ürün/hizmeti almak için para vermeye dünden razı. Bir anda Mehmet’e para akmaya başlıyor. Hiç beklemediği şekilde daha önce hiç görmediği, ailesinde kimsenin dahi görmediği kadar para kazanmaya başlıyor.
Bu noktada başarısını kıskanan – veya başarısına sonradan ortak olmaya, asalak olmaya çalışan arkadaşlarının arkadan vurmaları, dedikoduları ile karşılaşıyor. Bazı çok eski arkadaşlarını hayatından çıkarmak zorunda kalıyor. Hayatına yeni giren çalışma arkadaşları, yakınlık kurduğu insanları çok daha detaylı incelemek zorunda kalıyor. Önceleri zor gelen bu iş zamanla kolaylaşıyor, yeni tanıştığı insanlarda neye dikkat etmesi gerektiğini içselleştiriyor. Zehirli insanlardan kolaylıkla uzaklaşabiliyor.
Projesini devam ettirmek için işe insanlar alıyor. Kendi yaptığı işleri başkalarına delege edebiliyor. Artık sistem kendi kendine işlemeye ve Mehmet’e para akıtmaya devam ediyor. Artık Mehmet’in kendine ayıracak vakti var.
Bu başarıyı hayata geçirdiği sürede fedakarlık ettiği şeyleri yapmaya başlıyor. Dünyayı geziyor. Sevgilileri oluyor, ayrılıyor, aynı iş için yaptığı gibi nerelerde hata yaptığını anlamaya ve tekrar etmemeye çalışıyor.
Bu sırada Mehmet’in de bankada 10 milyon lirası birikiyor.
Muhtemelen nereye varmak istediğimi anladınız.
Ahmet ve Mehmet arasındaki fark, Ahmet’in de Mehmet’in aynı paraya sahip olmalarına rağmen, Mehmet’in o parayı kazanırken geçirdiği deneyimlerle yaşadığı olgunlaşma ve gelişim. Carol Dweck’in meşhur kitabı Mindset’te bahsettiği “olgunlaşma mizacı”. Kişisel özelliklerin doğuştan gelen sabit şeyler değil, esnek ve gelişmeye son derece açık olması neticesinde Mehmet’in hatalarını avantajına çevirmesi ve Ahmet’le aynı paraya sahip olduğu noktaya gelene kadar bir çok badireler, hayal kırıklıkları, başarısızlıklar atlatması, bunları hazmetmesi, sebat etmesi.
Kadınlar paraya gelmez. Kadınlar bir erkeğin parayı kazanabilme becerisine, potansiyeline gelir. Para burada basit bir “beceriklilikmetre” görevi görür. Babadan zengin, sayısal loto talihlisi ile kendi kendini inşa etmiş adamın parası arasında dağlar kadar fark vardır.
Kırmızı Hap’ta “git önce para kazan, paran olsun” tavsiyesi verildiği zaman, salakoğlanlar bunu “abi karılar paraya veriyo yeaa” diye algılarken, Kırmızı Hap mizacını, “mindset”ini anlamış adam “burada benim hangi sorumluluğu almam tavsiye ediliyor, hangi şeyi inşa etmem öneriliyor, hangi süreçten geçmem gerekiyor” diye algılar.
Para nihai hedef değildir, para, olgunlaşma ve gelişme nihai hedefini kovalarken kendiliğinden oluşan olumlu bir yan etkidir.